Samstag, 26. November 2016

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'IN KARDEŞİ HATİCE SULTAN KİMDİR?

Kanuni Sultan Süleyman'ın kardeşi Hatice Sultan'ın hayatı son dönemlerde merak edilen konulardandır. Özellikle Pargalı İbrahim Paşa ile evliliği insanların ilgisini çekmiştir. Ama bazı tarihciler Hatice Sultan'ın Pargalı İbrahim Paşa ile evlenmediğini yazıyorlar. 

Hatice Sultan'ın İbrahim Paşa ile evlendiğini söyleyenler İbrahim Paşa'nın 1524 yılında icra edilen tantanalı düğününü kaynak olarak gösteriyorlar. Gerekçe olarakta Sultan Süleyman'ın bizzat düğüne katılmasının bir Sultan düğünü olduğunu ispat ettiğini savunuyorlar. Ama Sultan Süleyman İbrahim Paşa'yı çok seviyordu ve kardeşi olarak gördüğü arkadaşının düğününe katılması çok doğaldı. Peki İbrahim Paşa Hatice Sultan ile evlenmediyse kiminle evlenmişti? 

İbrahim Paşa'nın eşi Muhsine Hatun'du. Muhsine Hatun'un kimliği de tartışılmaktadır. Bazı akademisyenlere göre İskender Paşa namında yüksek makama sahip ve Hanedanla akraba olan bir şahsın kızıdır. Şimdi o dönemlerde yaşamış iki tane meşhur İskender Paşa var:

1. İskender Paşa (ölüm 1515), Sultan Süleyman'ın kardeşi Hatice Sultan ile 1509 yılında evlenmiş.

2. İskender Çirnoyeviç (ölüm 1530), Karadağlı Prens Hanedanından olup Sultan Süleyman'ın ilk eşi Mükrime (Mükerrem) Hatun'un babasıdır ve 1500lerin başlarında müslüman olup Karadağ Sancakbeyi olarak Paşa ünvanı verilmiştir. Kızı Süleyman'la evlenmesinden sonra II.Bayezid İskender Paşayı Hanedandan bir prensesle evlendirmiştir. İskender Paşanın ikinci eşi olan osmanlı prensesiden beş çocuğu olmuş. 

Bu iki şahıs arasındaki benzerlikler gerçekten çok fazla. Acaba İskender Çirnoyeviç'in kızı Mükrime Hatun 1508 yılında Şehzade Süleyman ile evlenince, II. Bayezid torunu Hatice Sultan'ı İskender Çirnoyeviç ile mi evlendirdi?
Şayet İskender Çirnoyeviç Hatice Sultan ile evlendiyse o zaman 1515 yılında ölen İskender Paşa kimdir? Malum Osmanlı Tarih araştırmaları çok zordur, özellikle eski dönemler hakkında bilgi toplamak zahmetli bir iştir. Çünkü o dönemlerde 19.YY da olduğu gibi detaylı bir bürokrasi yoktu, üstelik Osmanlı'da soyadı olmadığındanda kişiler sürekli karıştırılıyor. Ahmet oğlu Mehmet, Mehmet oğlu Ahmet ile bir yere varılmıyor. Bu yüzden Hatice Sultan'ın eşi olan İskender Paşa'nın 1515 yılında ölen kişi olduğunu düşünmüyorum. Hatice Sultan'ın eşi İskender Çirnoyeviç idi! Tarihlere bakarsanız sizde bu gerçeği göreceksiniz.

Hatice Sultan'ın İskender Çirnoyeviç'ten beş çocuğu oldu:
  1. Mehmet Şah Bey (1515 - 1540'dan sn.)
  2. Süleyman Bey (1514 - 1530'dan sn)
  3. Nefise Hatun (1512 - 1564)
  4. Ali Bey (1511 - 1545'den sn.)
  5. Kara Osman Şah Paşa (1510 - 1568) Teselya beyi olarak Tırhala'da oturdu ve Tırhala'ya Medrese, Camii, Mektep, Çeşme, Köprü, İmaret, Han ve Hamamlar yaptırarak ilim ve kültür şehrine çevirdi. Tırhala'da ki muazzam bir Sarayı vardı ve orada öldü. Ayrıca Kara Osman Şah Paşa'nın Teselya beyi olarak tayin edilmeside İskender Çirnoyeviç'in oğlu olduğunu kanıtlıyor. Çünkü Tırhala o zamanlar Karadağ'ın başkenti olan İşkodra'ya yakın bir şehir olduğundan İskender Çirnoyeviç'in oğlu'nun yakın bir yere tayin edilmesini istemiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Bu durumda Muhsine Hatun, İskender Çirnoyeviç ve Hatice Sultan'ın kızı mı idi? Hayır değildi, çünki Muhsine Hatun'un baba adı Topkapı Sarayı Arşivinde bulunan belgelerde Mustafa yazıyor.
Muhsine Hatun'da bir karıştırmaya maruz kaldığı görülmektedir; Muhsine Hatun Çerkes Mustafa Paşa'nın kızıydı. Çerkes Mustafa Paşa'da Sultan Süleyman'ın kayınbiraderiydi, yani Muhsine Hatun Mahidevran Sultan'ın özbeöz yeğeni idi. Zaten bu aile bağları yüzünden Pargalı İbrahim Paşa'nın neden sürekli Mahidevran Sultan ve Şehzade Mustafa taraftarı olduğunuda açıklıyor.
Üstelik Pargalı İbrahim Paşa eşine yazdığı mektuplarında her seferinde annesine, Fatı Hatun ve Hafsa Kadın'a selamlarını iletiyor. Muhsine Hatun'un kızkardeşi Hafsa Hatun'du ve Fatı Hatun'da Karagöz Ahmet Paşa'nın eşi Şahıdevran Hatun'un asıl ismiydi.

Şimdi tekrar Hatice Sultan'a dönelim. Hatice Sultan eşi İskender Çirnoyeviç'in 1530'da ölmesinden sonra İstanbul'a döndü ve orada 1582 yılında öldü. Kabri Sultanselim Camii Şehzadeler Türbesindedir.

13 Kommentare:

  1. Can you give anymore information about Melekcihan Gülbahar Hatun. I also want to tell you that Turham Sultan was not a Ukrainian because according to the memoirs of Jean Baptiste Tavernier who visited Istanbul in 1668 Turhan was a Circassian.

    AntwortenLöschen
    Antworten
    1. More information about Melekcihan is given by Mrs. Candanoglu. Turhan was a Ukrainian. Jean Baptiste Tavernier confuses Turhan with Leyla Sacbagli.

      Löschen
  2. Where can I get information about Melekcihan. I also want to ask that Gülbahar was the name of Mahidevran not of Melekcihan. Has Mrs. Candaroglu written a book?

    AntwortenLöschen
  3. Bilgiler için çok teşekkür ederim blogunuzdaki tüm yazıları okudum

    AntwortenLöschen
  4. Melike Chimay Hanım. Bu size bir ihtardır. Blogunuzda kesinlikle güvenilir kaynaklara dayanmayan, uydurma ve yanlış bilgiler verip insanları kandırıyorsunuz. Lütfen blogunuzdaki yazılarınızı kaldırın. Asil, soylu ve hür bir kadınla yasal olarak evlenen son padişah II. Murad'tır. Fakat Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid şehzadelik yıllarında Türkmen Beylikleri'nin asil ve hür kızlarıyla evlenmişlerdir. II. Bayezid'in oğlu Şehzade Ahmed 1504 yılında Kırım Hanının kızı ile evlenmiştir. Bu tarihten sonra hiçbir padişah (II. Osman hariç) veya şehzade asil ve hür bir kadınla evlenmemiştir. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed padişahların (şehzadelerin değil) asil ve hür kadınlarla evlenmesini ve cariyelere nikâh kıymasını yasaklamıştır. Blogunuzda Kanuni Sultan Süleyman'dan itibaren neredeyse tüm padişahların nikâh kıydığını, asil ve hür kadınlarla evlendiklerini yazıyorsunuz. Lütfen bu yalanları yazarak insanları kandırmayın. Yıldırım Bayezid'den itibaren bütün padişahlar sadece cariyelerden çocuk yapmışlardır. Evlendikleri asil ve soylu kadınlardan çocuk yapmamaya özellikle dikkat etmişlerdir. Bu Osmanlı Hanedanının en önemli devlet politikasıdır. Ayrıca sahte elçi raporları uyduruyorsunuz. Lütfen, yapmayın! Siz tarihçi değilsiniz. Cemal Temrukoğlu dediğiniz dedenizin anıları tarihi belge özelliği taşımamaktadır. Doğru bilgi edinmek isteyenlere hayatını Osmanlı haremine adamış Çağatay Uluçay, Necdet Sakaoğlu ve Leslie Peirce gibi tarihçilerin kitaplarını öneriyorum. Ve Melike Chimay Hanım, tekrar ediyorum, lütfen yanlış bilgiler vererek insanları kandırmayın! Bu siteyi ziyaret edenleri de uyarıyorum. Bu blogtaki bilgilerin büyük bölümü uydurmadır. İtibar etmeyiniz!

    AntwortenLöschen
    Antworten
    1. Öncelikle bir insanı yalancılıkla suçlamak çok çok ağır bir ithamdır ve bunu söylemeden önce iki kez düşünmeniz gerekir. Yalancı dediğiniz Melike Temrukoğlu Uludağ Üniversitesi Tarihçi Doğan Yavaş'a gönderdiği birer adet el yazması Osmanlıca ve Rusça kütük kayıtlarıyla Mahidevran Sultan'ın Çerkes-Kabardey Temruk Prensesi olduğunu ispatlamıştır.Şu an yanılıyor ve yanıltıyorsunuz.Fatih'ten sonra nikahlı evlilik olmadığı iddiası tamamen asılsızdır.Bunu bizzat Şehzade Abdülkadir Efendi'nin eşi olan Mislimelek Hanım Hatıraları'nda yazmıştır.(sy 48-49)Hareme asilzade kızlar da alınırdı ve bu kadınlar nereden geldiğine bakılmaksızın Allah'ın kulu anlamına gelen binti Abdullah/abdulmennan olarak kaydedilirdi.Tarihçilerimiz detaylı araştırma yapmaya zahmet etmedikleri için ve kaynak yetersizliğinden yıllarca bu yüzden hareme sadece cariyeler alınır diye bilindi ki araştırmadıkları tek konu bu da değildir.Tamamen Osmanl'yı kötülemek amacıyla uydurma bir iddia olan Hürrem'in papaz kızı olduğunu yıllarca yazmışlar ve insanları yanıltmışlardır. Halbuki Hürrem fakir bir çiftçi kızıdır.Günümüzde hususi arşivler sayesinde padişahların asilzade kızlarla nikahlı evlilik yaptığı kesin olarak tespit edilmiştir.Mesela Prenses Mihrieda Muzaka'ya ait aile vesikalarından Valide Hafsa Sultan'ın Arnavut asilzadesi olduğu tespit edilmiştir.Hareme alınan bu asilzade kızlar eğer savaş artığı değillerse asla cariye konumunda olmazlardı ve haseki sultan,hanım sultan ve valide sultan gibi mevkili kadınların özel hizmetinde bulunur onlara arkadaşlık ederlerdi.Hürrem Sultan'ın nedimesi olan Süğlünbike Hatun ve Mahidevran Sultan'ın nedimesi Misallu Tahire Hatun'un mektupları Rus bir koleksiyoncunun arşivinden çıkmıştır ve Natalia von Anrep Mahidevran Biyografisi adlı çalışmasında kullanmıştır.Salome Woronzow-Daschkow, " Sultan I. Süleyman'ın Şeceresi" 2017 tarihli makalesinde Kanuni'nin ilk iki eşinin Arnavut asilzadesi Mahidevran Sultan'ın ise Çerkes Prensesi olduğunu kaynaklarıyla ispatlamıştır.Yine 2.Bayezid Han'ın karısı ve Hafsa Sultan'ın akrabası olan Arnavut asilzadesi Gülfem Hatun'un üvey oğlu Yavuz Sultan Selim'e yazmış olduğu tebrik mektubunu Çağatay Uluçay'ın Haremden Mektuplar adlı kitabında okuyabilirsiniz.Osmanlı'da sıradan bir cariye asla padişaha mektup yollayamazdı.Melike Temrukoğlu insanları kandırıyor da tarihçiler de mi insanı kandırıyor? Aile arşivleri yalan mı?Ya da bütün bunları geçtim bizzat 2.Abdülhamid Han'ın gelini hatırlarında yalan mı yazdı?Biraz açık görüşlü olalım rica ederim.

      Löschen
    2. 15. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Şükrullah I. Bayezid ve oğlu I. Mehmed'in bütün çocuklarının annelerinin cariyeler olduğunu yazar. Yani I. Bayezid'den itibaren padişahlar sadece cariye kadınlardan çocuk yapmaya özen gösterdiler. Bir devlet politikası gereği evlendikleri asilzade kadınlardan çocuk yapmamaya özellikle dikkat ettiler. Çünkü Osmanlılara göre eğer asilzade kadın bir şehzade doğurur ve gelecekte bu kadının oğlu tahta çıkarsa, asilzade kadının ailesi tahtta hak iddia edebilir ya da devlet işlerine karışarak devletin zayıflamasına hatta çökmesine neden olabilirlerdi. İşte bu gibi nedenlerden dolayı I. Bayezid'den itibaren Osmanlı padişahları evlendikleri asilzade kadınlar ile asla cinsel ilişkiye girmediler veya belki de birtakım gebelikten korunma yöntemleri kullandılar. Osmanlılar göre cariyelerin ailesi belli olmadığından varis üretmek için onları kullanmak daha mantıklıydı. Mesela çağdaş Bizans devlet adamı ve tarihçi Sfrantzes, II. Murad'ın Sırp prensesi olan karısı Mara'nın padişahla hiç yatmadığını açık bir şekilde yazar. Yani Mahidevran'ın bir prenses olduğu iddiasını buradan da çürütebiliriz. Çünkü eğer Mahidevran gerçekten bir prenses idiyse kural gereği Süleyman ile asla cinsel ilişkiye giremeyeceği için Şehzade Mustafa'nın doğması da mümkün olmazdı.


      Bir Osmanlı padişahı tarafından yapılan son hanedanlar arası evliliğin, Fatih Mehmed’in babası II. Murad’ın 1435’te Sırp Kralı Brankoviç’in kızı Mara ile yaptığı evlilik olduğu anlaşılıyor. Hanedan üç tane daha evlilik anlaşması imzaladı, ama bunlar padişahın kendisi için değil şehzadeler için yapılmıştı: Gelinler 1450 ve 1467’de Güneydoğu Anadolu’daki Dülkadiroğlu Beyliği’nden, 1504’te ise OsmanlIların vasalı olan Kırım Hanlığı’ndan geldi.


      15. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde artık padişahlar asla asilzade kadınlarla evlenmediler. Çünkü imparatorluğun sağlamlaşmasıyla birlikte, padişah bir üstünlük iddiasına girdi ve daha az güçlü egemenlerle ve hanedanlarla ittifakı hor görmeye başladı. Osmanlıların dünya imparatorluğu iddiası geliştikçe, hiçbir güç, kudretli ve kutsal padişahla o kadar mahrem bir bağ kurmaya layık görülmüyordu. Yani çok güçlü bir imparatorluğun varisi olan şehzade Süleyman'ın Osmanlılara göre çok zayıf olan bir Çerkes hükümdarının kızı ile evlenmesi imkansızdır. Çünkü 16. yüzyıla gelindiğinde Osmanlılar kendilerini o kadar üstün görüyorlardı ki dünyadaki hiçbir asilzade kadının kendileri ile yasal olarak evlenecek kadar değerli olmadığını düşünüyorlardı. 15. yüzyıl sonu ve 16. yüzyıldaki Osmanlılara göre dünyadaki hiçbir kadın, padişah veya şehzade ile yasal olarak evlenme şerefine nail değildi.

      Ayrıca padişahların yasal evliliği bırakmalarının bir başka nedeni de şuydu: Yasal evlilik hem nikâh mukavelesinden kaynaklanan yükümlülükler getiriyordu, hem de yasal eş statü sahibi bir kadın olduğundan belli bir saygı ritüeli gerektiriyordu. Menavino’ya göre padişahın çok sayıda cariye ile yetinip eş almaktan kaçınmasının nedeni, eş aldığı takdirde, “eşine de Kraliçe gibi davranılması gerekeceği”ydi.


      Mesela II. Osman'ın tüm gelenekleri hiçe sayarak asil ve hür bir kadın olan Şeyhülislam Esad Eefendi'nin kızı Akile Hatun'a nikah kıyması halkta ve devlet ricali arasında şiddetli tepkiye neden oldu ve II. Osman'ın tahttan indirilip idam edilmesinin nedenlerinden biriydi. Akile Hatun'un babası Şeyhülislam Esad Efendi bile bu evliliğe oldukça karşı çıktı çünkü Fatih Sultan Mehmed'den beri hiçbir padişah, asil ve hür bir kadınla evlenmemişti.

      Löschen
    3. Ayrıca hareme kesinlikle hür bir kadın giremezdi. Harem sadece ve sadece köle cariyelere özgü bir yerdi. Buna kanıt olarak şunları verebilirim: Osmanlı arşivlerindeki harc-ı hassa hesapları II. Osman'ın hür ve asil eşi Akile Hatun'un padişah sarayının haremine hiç girmediği düşüncesini uyandırır. Tabii, yüksek statü sahibi, özgür doğmuş bu Müslüman kadın, kölelerden oluşmuş bir hanede bir anomali olur, varlığı haremin kurulu hiyerarşisini bozardı. Venedik elçisi Simon Contarini, 1612 tarihli raporunda, şeyhülislam kızının harem-i hümayunda yaşaması beklentisinin evliliğin hoş karşılanmayışının önemli nedenlerinden biri sayılabileceğini ileri sürer. Contarini’ye göre, yaklaşık on yıl önce sadrazam Kuyucu Murad Paşa’nın kızı Osman’ın babasının haremine girmek istediğinde, haremin hazinedar ustası o kadar köle arasında büyük olasılıkla aklını kaçıracağını ve oğullarının muhtemelen kardeş katline kurban gideceğini söyleyerek onun cesaretini kırmıştı.



      Mahidevran'ın bir Çerkes prensesi olduğunu sadece Mahidevran'ın ailesinin soyundan geldiğini iddia eden Melike Chimay gibi bazı sahtekârlar ile Natalia von Anrep gibi ne idüğü belirsiz, tarihçi bile olmayan kişiler iddia ediyorlar. Ellerinde Mahidevran'ın bir Çerkes prensesi olduğunu kanıtlayan belgeler olduğunu iddia ediyorlar fakat ellerindeki belgeler kesinlikle ama kesinlike SAHTEDİR. Çünkü şuan belgeleri ile hiçbir saygın tarihçi veya akademisyeni ikna edemediler. Eğer belgeleri sahih olsaydı, tarihçiler Mahidevran hakkında makale yazmak için birbirleriyle yarış ederler ve tarihi gerçek saygın tarihçiler tarafından ortaya çıkarılırdı. Ama saygın tarihçiler tarafından yazılan böyle makaleler göremiyoruz çünkü Mahidevran'ın Çerkes prensesi olduğunu iddia edenlerin sunduğu belgelerin tamamı SAHTE, UYDURMA ve kesinlikle SAHİH DEĞİL. Melike Chimay ve Natalia von Anrep gibi sahtekârlar sahte belgelerle tarihimizi karalıyor, insanlara yanlış bilgiler vererek tarihimizin yanlış öğrenilmesine neden oluyor ve müthiş bir bilgi kirliliğine sebebiyet veriyorlar. Natalia von Anrep denen kişi tarihçi bile değil. Akademik camiada kimse adını dahi bilmiyor. Saygın ve değerli akademisyenler dururken neden böyle sahtekârlara inanıyorsunuz anlamak gerçekten çok güç.



      Ayrıca Melike Chimay'ın bir SAHTEKÂR olduğu blogundaki yazdığı diğer yazılardan da belli. I. Ahmed dönemine ait Venedik elçi raporları falan paylaşmış. Venedik arşivlerinde böyle raporlar KESİNLİKLE AMA KESİNLİKE yok. Bu raporları Melike Chimay kendi hayal gücünden uydurmuş. Tarihçi Günhan Börekçi ''İnkırâzın Eşiğinde Bir Hanedan: III. Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafa ve 17. Yüzyıl Osmanlı Siyasî Krizi'' ve ''Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I (r. 1603-17) and His Immediate Predecessors'' adlı makalelerinde I. Ahmed dönemindeki bütün Venedik elçi raporlarını neşretmiştir. Günhan Börekçi'nin söylediğim bu makalelerini okursanız Melike Chimay'ın Venedik elçi raporları diye paylaştıkları şeylerin kesinlikle SAHTE ve UYDURMA olduklarını görürsünüz. Ayrıca tarih mezunu olan ve Osmanlı tarihi ile ilgilenen İtalyan bir arkadaşım var. Kendisi Venedik arşivlerine sürekli giren çıkan biri. Ona da böyle raporlar var mı diye sordum ve kesinlikle böyle raporlar yok cevabını verdi. Yani Melike Chimay denen kadın tam bir SAHTEKÂR. Lütfen bu kadına ve bu kadının blogunda yazdığı HİÇBİR ŞEYE itibar etmeyiniz.

      Löschen
    4. Ayrıca Salome Woronzow-Daschkow, " Sultan I. Süleyman'ın Şeceresi" adlı makalesi KESİNLİKE AMA KESİNLİKLE güvenilmez bir makaledir ve bilimsel bir makale değildir. Kaynakçada bir sürü arşiv adı vermiş ama kullandığını iddia ettiği arşiv belgelerinin numaralarını bile vermemiş. Normal tarihçiler yazdıkları makalelerinde dipnotta ve kaynakçada kullandıkları belgelerin numralarını verirler. Çünkü arşivlerde milyonlarca belge var ve her belgenin de kendine özel bir numarası var. Makalenin yazarı kullandığı belgelerin numaralarını belirtmeli ki başka bir tarihçi bu kadın/adam doğru mu söylüyor acaba diye gidip arşivdeki belgeyi kontrol edebilsin. Salome Woronzow adlı şahıs, yazdığı makalede kullandığı arşiv belgelerinin numaralarını vermediği için onun makalesi kesinlikle GÜVENİLMEZDİR, bilimsel olarak bir değeri YOKTUR ve akademik camiada hiç kimse tarafından kabul gören bir makale değildir. Eğer ciddi bir makale olsaydı şuana kadar BİNLERCE atıf alması gerekirdi.


      Valide Hafsa Sultan'ın Arnavut asilzadesi olduğu KESİNLİKLE YALANDIR. Melike Chimay ve Natalia von Anrep denen sahtekârların bir başka yalanıdır bu. Natali von Anrep denen kişinin kitabının akademik camiada hiçbir değeri yoktur. Yalanlarla ve sahte belgelerle yazılmış, bilimsel değeri olmayan bir kitaptır. Ayrıca Çağatay Uluçay, Yavuz Sultan Selim'e tebrik mektubu yollayan Gülfem Hatun adlı kişinin kimliğini tespit edemediğini ''Haremden Mektuplar'' adlı kitabında AÇIK BİR ŞEKİLDE yazıyor. Yavuz Sultan Selim'e tebrik mektubu yazan Gülfem Hatun'un II. Bayezid'in karısı olduğunu ve Arnavut asilzadesi olduğunu sadece Melike Chimay ve Natalia von Anrep denen tescilli sahtekârlar söylüyorlar. Çağatay Uluçay'ın asla böyle bir iddiası yok çünkü kendisi zaten Yavuz Selim'e tebrik mektubu gönderen Gülfem Hatun adlı kişinin kimliğini tespit edemediğini söylüyor.


      II. Abdülhamid'in gelini Mislimelek Hanım'ın hatıralarında yazdıklarını okumadım. Fatih Sultan Mehmed'den sonra asilzadeler ile nikahlı evlilikler olmadığının yanlış olduğunu yazdığını söylüyorsunuz. Mislimelek Hanım eğer gerçekten böyle yazdıysa bile onun ne yazdığının hiçbir önemi yok. Mislimelek Hanım bir tarihçi mi? Akademisyen mi? Osmanlı tarihi uzmanı mı? Hayatında kaç kere arşivlere girmiş? Kendisi taaa Osmanlı'nın yıkılış dönemlerinde yaşamış bir kişi sadece. Şehzade hanımı olmasından başka hiçbir özelliği yok.

      Löschen
  5. Natalia Hanım eserinde arşiv numarası belirtmiştir,Salome Hanım ek olarak yazmak istememiş sadece.Kaynak olarak belirttiğiniz kişilerin kitapları zaten bilgi eksikliğiyle dolu ve dönem tarihçisi olması hiçbir şey ifade etmiyor.Peçevi de dönem tarihçisidir ve kitabı çok büyük hata ve yanlışlarla dolu.
    2.Murad Sırp Prensesi olan eşi Mara'yı diğer eşlerine tercih etmiş ve ona şiirler yazmıştır,"Ey şarap sunan güzel, yine dünkü şarabımı getir, yine çeng ve rebabımı söylet de gönlüm şenlensin. Bu zevk ve sefa ben hayatta iken gereklidir. Bir gün kimse toprağımı bile göremeyecek" dizelerini Mara için yazmıştır.(Günay Kut, "Payitaht İstanbul'un Sultan Şairleri" makalesi)Bir erkek bir kadına şiirler yazacak kadar aşık olacak ama onunla cinsel ilişkiye girmeyecek öyle mi,bunu mantığınız alıyor mu?Yine Yıldırım Bayezid'in eşi Sırp Prensesi Olivera'ya ne kadar aşık olduğu ve ondan kesin olarak Paşa Melek ve Oruz adında iki kız çocuğu olduğu biliniyor,zaten bu kızlar Timur'un emriyle evlendirilmiştir.Dönem tarihçilerinin harem ve padişah eşleri konusunda yazdıklarına her daim şüpheyle yaklaşılmalıdır çünkü ASLA HAREME AYAK BASMAMIŞ İNSANLARDIR.Günümüz tarihçileri de öyle.Bizans tarihçilerinin Osmanlı'yı kötülemek uğruna saçma sapan şeyler uydurduklarını da unutmayalım.Sizin kaynak olarak görmediğiniz Mislimelek Hanım bizzat sarayda yaşamış,bizzat haremde yaşamış bir şehzade eşidir ve harem düzenini bu kadınlardan daha iyi kimse bilemez emin olun.Ayrıca daha önce kaynak olarak gösterdiğiniz tarihçimiz Çağatay Uluçay ''Harem'' adlı kitabında Ayşe Osmanoğlu'nun hatıratından alıntı üstüne alıntı yapmış,kaynakçasında yer vermiştir.
    Ve Ayşe Osmanoğlu hatıratında babasının cariyelerin yanı sıra nikahlı evlilikler gerçekleştirdiğini belirtmiştir.Babaaanesinin Çerkes asilzadesi ve nikahlı eş olduğunu yazmıştır.Yani arşivlerde araştırma üzerine araştırma yapmış olan tarihçilerimiz bile harem ve padişah eşleri konusunda her zaman Osmanoğlu aile üyelerinin hatıratlarına ihtiyaç duyar ve kaynakça olarak gösterirler çünkü arşivlerde bu eşlerin kimliğini ve kökenini tespit etmek oldukça zordur.VE EN İYİ TARİHÇİ BİLE SARAY VE HAREM DÜZENİNİ BİZZAT SARAYDA VE HAREMDE YAŞAMIŞ BİR KADINDAN DAHA İYİ BİLEMEZ.
    2.Osman'ın tepki görmesinin nedeni ise nikahlı evlilik değil İLK DEFA SARAY DIŞI EVLİLİK YAPMIŞ OLMASIDIR.
    Ayrıca Gülfem Hatun'un da 2.Bayezid'in eşi olduğunun delili,arşiv numarası:TSMA,E.6.425

    AntwortenLöschen
    Antworten
    1. II. Murad'ın Sırp prensesi Mara Brankovic ile cinsel ilişkeye girdiğine kesinlikle inanmıyorum fakat eğer cinsel ilişkiye girmişlerse bile kesinlikle gebelikten korunma yöntemlerini kullandıkları aşikârdır. Mara Brankovic asla hamile kalmadı ve çocuk doğurmadı. Bu durum Mara ile II. Murad'ın korunarak cinsel ilişkiye girdiklerinin kanıtıdır. Osmanlılar asil bir prensesin şehzade doğurmasını asla istemezlerdi ve politika gereği evlendikleri asil kadınlardan asla çocuk yapmamışlardır. I. Bayezid'in eşi Olivera'nın kız çocuklar doğurduğu güvenilir kaynaklara dayanmıyor ve büyük ihtimalle bir efsane. Zaten 15. yüzyıl tarihçisi Şükrullah I. Bayezid'in bütün ŞEHZADELERİNİN annesinin cariye kadınlar olduğunu söylüyor; kızlarının anneleri hakkında bir bilgi vermiyor. Fakat eğer Olivera kız çocuk doğurmuşa bile çok büyük ihtimalle bir kaza sonucu hamile kalmıştır. Çünkü büyük ihtimalle I. Bayezid ve Olivera gebelikten korunma yöntemleri ile cinsel ilişkiye giriyorlardı fakat belki de bir gün korunmayı unuttular veya bir kaza oldu. Bilindiği üzere I. Bayezid çok fazla şarap içen bir padişahtı ve karısı Olivera da onu şarap içmesi için teşvik ediyordu. Belki I. Bayezid'in çok şarap içip sarhoş olduğu bir gün cinsel ilişkiye girdiler, korunmayı unuttular ve Olivera kaza sonucu hamile kaldı. Zaten Olivera'nın kız çocuk doğurması da çok büyük bir sorun değil çünkü kız çocuklar babalarından sonra tahta geçemezlerdi. Osmanlılar için esas korkulan ve istenmeyen şey asil kadının bir şehzade doğurması idi.


      Bir de siz Osmanlı'nın çok zayıfladığı ve yıkılmaya yüz tuttuğu bir devir olan 19. yüzyıldan örnekler veriyorsunuz. Evet 19. yüzyılda padişahlar ve şehzadeler asil kadınlarla evlenmişlerdir, ki bu zaten bilinen bir şey. Ama unuttuğunuz bir şey var: 19. yüzyıl Osmanlı tarihi 16., 17. ve 18. yüzyıllardan çok farklıdır. 16., 17. ve 18. yüzyıllar Osmanlı'nın klasik çağıdır ve bu yüzyıllarda KESİNLİKLE HİÇBİR PADİŞAH ASİL VE HÜR BİR KADINLA EVLENMEMİŞTİR. 19. yüzyıl artık Osmanlı'nın son yüzyılıdır ve eski Osmanlı ile neredeyse hiçbir alakası kalmamıştır. II. Mahmud'un reformanlarını araştırmanızı öneririm. Yani demem o ki Osmanlı'nın yıkılmasına yüz tuttuğu 19. yüzyılda bazı padişahlar ve şehzadeler asil ve hür kadınlarla evlenmiş diye bunu Osmanlı'nın tüm yüzyıllarına genelleyemezsiniz. 16., 17. ve 18. yüzyıllarda hiçbir padişah kesinlikle ama kesinlikle asil ve hür bir kadınla evlenmemiştir.

      Löschen
    2. Beyefendi ikimizin de birbirimizin fikrini değiştiremeyeceğimiz çok açık.Bu konuşmayı devam ettirmenin hiçbir anlamı yok.Bu arada bu sayfada uydurma dediğiniz elçi raporlarını da iki ay kadar önce tarihçi bir arkadaşım yurtdışında yaşayan tarihçi bir hanımdan kopyalarını aldı kendi kitabında kullanmak için.Ayrıca,pek çok tarihçi Mahidevran Sultan'ın zaten Çerkes veya Arnavut olduğunu düşünüyordu,bunu hiç düşündünüz mü?Ki Mahidevran Sultan'ın Arnavut olmadığı Melike,Natalia ve Salome Hanımlardan tamamen bağımsız şekilde ispatlanmıştır.Peki Kanuni'nin Arnavud hanımı kimdir?Topkapı Sarayı arşivinde 1531 tarihli bir belgede aynen şöyle yazmaktadır:Padişah-ı Mülk Sultan Süleyman han harem-i Arnavut nesebinden Kadriye Melekcihan Hatun

      Löschen
  6. Dieser Kommentar wurde vom Autor entfernt.

    AntwortenLöschen