Montag, 19. Dezember 2016

SAYFAMIZA SALDIRI

Saygıdeğer Blog Takipçilerinin dikkatine,

16 Aralık 2016 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerinden, Kuzey-Doğu Amerika saati 20:52 ve 159.122.70.53 İP Adresinden kimliği bilinmeyen kişi veya kişiler tarafından sayfamıza giriş yapma girişimi gerçekleşmiştir. Bu İp adresinin kime ait olduğunu tesbit etmekte lütfen yardımcı olunuz 

Tekrar bu tür bir vukuat olduğu takdirde saldırıcıların İp adresleri ve ikametgahlarını buradan duyuracağız. 

Saygılarımızla

Montag, 28. November 2016

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'IN EŞLERİ HAKKINDA YENİ BİR ÇALIŞMA

Tarihci Sn. Salome Woronzow'un Sultan I. Süleyman'ın eşleri hakkında www.academia.edu sayfasında çalışmasını paylaşmış. Fakat araştırma almanca dilinde.

Sultan Süleyman'ın eşleriyle ilgili en detaylı çalışma olduğundan şüphem yoktur. Gerçekten çok enteresan bilgiler var ve yeni belgelerle harika bir kaynak eser. Üstelik ücretsiz olduğundan hemen okunabilir.

www.acamedia.edu sayfasından ücretsiz okuyabilirsiniz. Çalışmanın adını buraya yazıyorum:

Yazar: Salome Woronzow
Eserin adı: Sultan Suleyman I. und seine Frauen


Samstag, 26. November 2016

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'IN KARDEŞİ HATİCE SULTAN KİMDİR?

Kanuni Sultan Süleyman'ın kardeşi Hatice Sultan'ın hayatı son dönemlerde merak edilen konulardandır. Özellikle Pargalı İbrahim Paşa ile evliliği insanların ilgisini çekmiştir. Ama bazı tarihciler Hatice Sultan'ın Pargalı İbrahim Paşa ile evlenmediğini yazıyorlar. 

Hatice Sultan'ın İbrahim Paşa ile evlendiğini söyleyenler İbrahim Paşa'nın 1524 yılında icra edilen tantanalı düğününü kaynak olarak gösteriyorlar. Gerekçe olarakta Sultan Süleyman'ın bizzat düğüne katılmasının bir Sultan düğünü olduğunu ispat ettiğini savunuyorlar. Ama Sultan Süleyman İbrahim Paşa'yı çok seviyordu ve kardeşi olarak gördüğü arkadaşının düğününe katılması çok doğaldı. Peki İbrahim Paşa Hatice Sultan ile evlenmediyse kiminle evlenmişti? 

İbrahim Paşa'nın eşi Muhsine Hatun'du. Muhsine Hatun'un kimliği de tartışılmaktadır. Bazı akademisyenlere göre İskender Paşa namında yüksek makama sahip ve Hanedanla akraba olan bir şahsın kızıdır. Şimdi o dönemlerde yaşamış iki tane meşhur İskender Paşa var:

1. İskender Paşa (ölüm 1515), Sultan Süleyman'ın kardeşi Hatice Sultan ile 1509 yılında evlenmiş.

2. İskender Çirnoyeviç (ölüm 1530), Karadağlı Prens Hanedanından olup Sultan Süleyman'ın ilk eşi Mükrime (Mükerrem) Hatun'un babasıdır ve 1500lerin başlarında müslüman olup Karadağ Sancakbeyi olarak Paşa ünvanı verilmiştir. Kızı Süleyman'la evlenmesinden sonra II.Bayezid İskender Paşayı Hanedandan bir prensesle evlendirmiştir. İskender Paşanın ikinci eşi olan osmanlı prensesiden beş çocuğu olmuş. 

Bu iki şahıs arasındaki benzerlikler gerçekten çok fazla. Acaba İskender Çirnoyeviç'in kızı Mükrime Hatun 1508 yılında Şehzade Süleyman ile evlenince, II. Bayezid torunu Hatice Sultan'ı İskender Çirnoyeviç ile mi evlendirdi?
Şayet İskender Çirnoyeviç Hatice Sultan ile evlendiyse o zaman 1515 yılında ölen İskender Paşa kimdir? Malum Osmanlı Tarih araştırmaları çok zordur, özellikle eski dönemler hakkında bilgi toplamak zahmetli bir iştir. Çünkü o dönemlerde 19.YY da olduğu gibi detaylı bir bürokrasi yoktu, üstelik Osmanlı'da soyadı olmadığındanda kişiler sürekli karıştırılıyor. Ahmet oğlu Mehmet, Mehmet oğlu Ahmet ile bir yere varılmıyor. Bu yüzden Hatice Sultan'ın eşi olan İskender Paşa'nın 1515 yılında ölen kişi olduğunu düşünmüyorum. Hatice Sultan'ın eşi İskender Çirnoyeviç idi! Tarihlere bakarsanız sizde bu gerçeği göreceksiniz.

Hatice Sultan'ın İskender Çirnoyeviç'ten beş çocuğu oldu:
  1. Mehmet Şah Bey (1515 - 1540'dan sn.)
  2. Süleyman Bey (1514 - 1530'dan sn)
  3. Nefise Hatun (1512 - 1564)
  4. Ali Bey (1511 - 1545'den sn.)
  5. Kara Osman Şah Paşa (1510 - 1568) Teselya beyi olarak Tırhala'da oturdu ve Tırhala'ya Medrese, Camii, Mektep, Çeşme, Köprü, İmaret, Han ve Hamamlar yaptırarak ilim ve kültür şehrine çevirdi. Tırhala'da ki muazzam bir Sarayı vardı ve orada öldü. Ayrıca Kara Osman Şah Paşa'nın Teselya beyi olarak tayin edilmeside İskender Çirnoyeviç'in oğlu olduğunu kanıtlıyor. Çünkü Tırhala o zamanlar Karadağ'ın başkenti olan İşkodra'ya yakın bir şehir olduğundan İskender Çirnoyeviç'in oğlu'nun yakın bir yere tayin edilmesini istemiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Bu durumda Muhsine Hatun, İskender Çirnoyeviç ve Hatice Sultan'ın kızı mı idi? Hayır değildi, çünki Muhsine Hatun'un baba adı Topkapı Sarayı Arşivinde bulunan belgelerde Mustafa yazıyor.
Muhsine Hatun'da bir karıştırmaya maruz kaldığı görülmektedir; Muhsine Hatun Çerkes Mustafa Paşa'nın kızıydı. Çerkes Mustafa Paşa'da Sultan Süleyman'ın kayınbiraderiydi, yani Muhsine Hatun Mahidevran Sultan'ın özbeöz yeğeni idi. Zaten bu aile bağları yüzünden Pargalı İbrahim Paşa'nın neden sürekli Mahidevran Sultan ve Şehzade Mustafa taraftarı olduğunuda açıklıyor.
Üstelik Pargalı İbrahim Paşa eşine yazdığı mektuplarında her seferinde annesine, Fatı Hatun ve Hafsa Kadın'a selamlarını iletiyor. Muhsine Hatun'un kızkardeşi Hafsa Hatun'du ve Fatı Hatun'da Karagöz Ahmet Paşa'nın eşi Şahıdevran Hatun'un asıl ismiydi.

Şimdi tekrar Hatice Sultan'a dönelim. Hatice Sultan eşi İskender Çirnoyeviç'in 1530'da ölmesinden sonra İstanbul'a döndü ve orada 1582 yılında öldü. Kabri Sultanselim Camii Şehzadeler Türbesindedir.

Freitag, 25. November 2016

II. ABDÜLHAMİT'İN ANNESİ ERMENİ Mİ İDİ?

II. Abdülhamit'i sevmeyenler annesi Tirimüjgan Kadınefendi'nin aslında Virjin adında bir Ermeni kızı olduğunu ve Trabzon esir pazarından Saraya girdiğini söylüyorlar. Uzun süre bu iddia esas alındı. Ama Abdülhamit'in kızı Ayşe Osmanoğlu hatıralarında babaannesi Tirimüjgan Kadınefendi için Çerkes Şapsıh boyundan olduğunu yazıyor. Peki hangi bilgi doğru?

19. YY'da Osmanlıya göç etmiş Çerkeslerin soyu bugün devam ediyor. Özellikle Sarayla akrabalık kuran Çerkes, Abaza ve Gürcü ailelerin torunlarına ulaşmak mümkün. Bu yüzden Tirimüjgan Kadınefendi'nin ailesine müracaat etmek en doğru yoldur.

Tirimüjgan Kadınefendi'nin kardeşi Mehmet Bey'in soyundan gelen Sn. Cemil Akağu bize ailesinin seceresini illeti ve bir açıklama yazdı. Sn. Cemil Akağu'un yazısını buraya ekliyoruz:

Saygıdeğer Melike Hanımefendi,
ailemize karşı gösterdiğiniz ilgiye istinaden ve telefonda da konuştuğumuz gibi size ailemize ait bilgileri gönderiyorum.
Ailemiz, Çerkeslerin Şapsuh boyundan olan Akağu sülalesine mensup, zaten bizde Soyad kanunu çıkınca Akağu adını aldık.
En geride bildiğimiz ve burda İstanbul Nüfusunda kayıtlı dedemiz Akağu Mehmet Bey'dir. Nüfus Kayıt Örneğinde Mehmet Bey'in baba ismi Ahmet yazıyor, ama asıl Çerkes ismi Beğkan Mirza'dır. Mehmet Bey'in doğum tarihi Nüfusta 1824 diye kayıtlı. Ablası Tirimüjgan Kadınefendi'nin doğum tarihi ise eski Veraset ilamlarında 1823 diye yazıyor. Ama kaynak kitaplarda 16.8.1819 olarak belirtilmiş, bence bu tarih doğru değil, Çünki aile içinde anlatılanlara göre Tirimüjgan 15 veya 16 yaşındayken, Abdülmecit yeni tahta çıktığında evlenmiş. Abdülmecit 1839 yılında tahta çıktığına göre bizim kayıtlarda bulunan tarih doğrudur.
Babamın anlattıklarına göre Tirimüjgan Saraya 7 veya 8 yaşında girmiş ve İkinci Mahmut'un kızlarından Mihrimah Sultan'ın yanında büyümüş. Çünki Mihrimah Sultan'ın anneside Çerkesmiş ve Akağu Beğkan Ahmet Beyin de akrabasıymış. Mihrimah Sultan genç yaşında ölüncede Bezmialem Sultan'ın hizmetine girmiş. Sultan Abdülmecit tahta çıktığında da Bezmialem Sultan Tirimüjgan'ı oğluna vermiş.
(...) Tirimüjgan Abdülmecit'le evlenmesinden sonra Kafkasya'da bulunan ailesini arattırıp kardeşlerini İstanbul'a getirttirmiş. Babası o sırada yaşamadığından annesi gelip Saray'da yanında oturmuş ama çok uzun yaşamamış, kızının ölümünden bir kaç sene sonra ölmüş. Tirimüjgan'ın kardeşlerinden Mehmet Bey de İstanbul'da Askeriyeye girip orda eğitimini almış. Diğer kardeşleriyle ilgili fazla bilgimiz yoktur, yanlız bir kızkardeşi olduğunu biliyoruz, buda daha sonra Abdülhamit'in teyzesi olarak yanında oturmuş ve yanlış hatırlamıyorsam o tahta çıkmadan önce ölmüş.
(...) Sultan Hamit'in dayısı Akağu Mehmet Bey'in Nüfusta ölüm tarihi yazmıyordu, sadece Ölü diye belirtilmiş, biz sonradan araştırdık ve eski Nüfus kayıtlarında 1889 yılında öldüğünü tesbit ettik. Mehmet Bey'in üç eşi vardı, üçüde Çerkesti ve Sarayda yetişmiş hanımlardı. Sultan Hamit tahta çıkınca dayısına vazife vererek Selanik'e göndermiş. Mehmet Bey orda hastalanıp ölmüş ve Selanik'e defn edilmiş. Ama tesadüfe bakınız, yeğeni Sultan Hamit de dayısının öldüğü şehre sonra sürgün edildi (...)

Böylece Tirimüjgan Kadınefendi'nin Ermeni olmadığı kanıtlanmıştır! 

Sn. Cemil Akağu'nun bize gönderdiği Tirimüjgan Kadınefendi'nin kardeşi Akağu Mehmet Bey'in Nüfus Kayıt Örneği. ©Cemil Akağu


Montag, 14. November 2016

ŞEKERBOLU HATUN KİMDİR

Deli İbrahim'in dikkat çeken gözdelerinden biri Şekerbolu Hatun'dur, çünki Saraya girişi bir ayaklanma yüzünden olmuştur.

Abaza asıllı ve Halime Sultan'ın yeğeni Lakerba ailesinden Mustafa Paşa Sivas Valisi iken 1647 yılında Gürcü prensi Georgi Saakadze'nın büyük kızı Perihan Hatun'la evlenmişti. Bu düğün çok debdebeli olduğu gibi gelinin güzelliğinden herkes mest olmuştu. Perihan Hatun'u tasvir eden Fransız Elçisi Jean de la Hay:  (...)  Mustafa Paşa'nın karısı ve Gürcülerin prensesi, duyduğumuza göre çok uzun kumral saçlı, yeşil gözlü, bembeyaz tenli ve her haliyle şahane bir kadınmış. Mustafa Paşa da kafkasyanın Abaza denilen ırkındandır ve babasıda orada çok nüfuzlu bir prensmiş. Zaten bu yüzden Prens Georgi Saakadze kızını Paşaya vermiştir (...) yazmış.

Deli İbrahim de Perihan Hatun'un güzelliğinden haber almış ve derhal Varvar Ali Paşa'dan Perihan Hatun'un kendisine getirilmesini emretmiştir. Namus ve ahlak kurallarına aykırı olan bu emire Varvar Ali Paşa karşı gelerek Padişah'a isyan etmiştir. Bunun üzerine Deli İbrahim, Perihan Hatun'un kocası İbşir Mustafa Paşa'dan isyanı bastırarak Varvar Ali Paşa'nın kafasını getirmesini emretmiştir. Eşinin namusunu savunan Varvar Ali Paşa, İbşir Mustafa Paşa tarafından öldürülmüştür ve kafasıda Sultan İbrahim'e gönderilmiştir. 
Deli Padişahın sinirini yatıştırmak içinde Varvar Ali Paşa'nın kafasıyla beraber Perihan Hatun'un küçük kız kardeşi Cihan Hatun'u da hediye olarak Hükümdara sunmuştur. Sultan İbrahim hem isyancı Ali Paşa'nın kafasından ve çok güzel olan Cihan Hatun'dan çok memnun olmuştur. Bunun üzerine İbşir Mustafa Paşa'da ödüllendirilmiştir.
Güzeller güzeli Cihan Hatun'da padişah gözdesi olmuştur. Deli İbrahim yeni gözdesine Şekerbolu ismini koymuştur.
Ama Şekerbolu Hatun sadece birkaç ay İbrahim'in en sevgili gözdesi olarak kalabilmiş ve Padişah'ın 1647 yılının kışında Hümaşah ile tanışması ve 10 Aralık 1647 tarihinde onunla evlenmsiyle gözden düşmüştür. 
Şekerbolu Hatun'un ablası Perihan Hatun ise namusunu koruyabilmiştir. Fakat İbşir Mustafa Paşa 1652 yılında I. Ahmet ile Kösem Sultan'ın kızı Ayşe Sultan'la nişanlanınca Perihan Hatun'u boşamıştır. Bu olaydan sonra eski kocası tarafından Tokat'ta kendisine tahsis edilen bir Konak'ta geri kalan hayatını geçirmiştir. Perihan Hatun Tokat'ta ölmüştür ve Zencirli Camii Haziresine defn edilmiştir.
Şekerbolu Hatun ise Sultan İbrahim'in 1648 yılında öldürülmesinden sonra diğer Harem erkanıyla beraber Eski Saraya gönderilmiş ve hayatını orada tamamlamıştır.

Donnerstag, 3. November 2016

MELEKİ HATUN'UN ÖLDÜRÜLMESİ

Kösem Sultan'ın en sadık hizmetlisi ve Saray'ın Baş Hazinedarı Meleki Hatun'un ihaneti sonucu Kösem Sultan öldürülmüştür. Şayet Meleki Hatun, Sultan IV. Mehmet'in öldürülmesi planını Turhan Sultan'a ihbarlamasaydı, o zaman hem IV. Mehmet hemde annesi Turhan Sultan öldürüleceklerdi. 
Kösem Sultan son an'a kadar kimin kendisine ihanet ettiğini bilmedi ve öğrenemedende öldürüldü. Peki Meleki Hatun neden efendisi Kösem Sultan'a ihanet etmişti? Şan ve şöhret için mi yoksa başka bir sebepten mi efendisini sırtından hançerlemişti? Aslında Meleki Hatun şan ve şöhret için yaptığı söylenemez, çünki zaten şanı ve şöhreti vardı, devletin en zengin ve en kudretli kişilerinden biriydi. O zaman neden ihanet etti? Bu sorunun cevabını Venedik Elçisi Giovanni Cappello 1652 yılında şu şekilde vermiş:
(...) Sarayın baş nedimelerinden olan Arnavut kadın, çocukluğundan buyana büyük hürmet ve sevgi ile bağlı olduğu Sultan'a (IV. Mehmet kastediliyor) zarar gelmesine gönlü razı gelmediğinden, çok sevdiği efendisi Büyük Sultan Kadın'ı Mehmet'in annesine ihbarlamış (...)

Kösem Sultan'ın öldürülmesinden sonra Turhan Sultan Meleki Hatun'u gene Baş Hazinedar olarak makamında bırakmış ve onu altınlara boğmuş. Ama Meleki Hatun ihanetinin bedelini çok ağır ödemiştir. 1656 yılında Vakayı Vakvakiye olarak tarihe geçen ayaklanmada kocası Şaban Ağa ile beraber Yeniçeriler tarafından parçalanmıştır. Bu olayı Fransız Elçisi Jean de la Hay 1656 yılında şöyle anlatıyor:
(...) gözü dönmüş Yeniçeriler Sarayı bastıklarında Arnavut kadını ve kocasınıda ellerine geçirmişler. Bunlarla beraber Mehmet Paşa'nın karısı olan Arnavut kadın'ın kızkardeşi ve yeğeni İbrahim Ağa'yıda bir avluya götürüp cümle alemin gözünün önünde başlarını kesmişler. Arnavut kadını en son idam etmişler. Kocasını, kız kardeşini ve yeğeninin öldürülmesini görünce feryad edip tanrısına dua etmiş. Sonra Arnavut kadının başını kesmişler. Ama kadının başını kesmek isteyen Cellat baltayı kadının arka kafasına indirmiş, açılan yaradan etrafa kan fışkırmış, ancak ikinci defa baltayı indirdiğinde kadının başı gövdesinden kesilmiş. (...) Yeniçeriler öldürdükleri Saraylıların başlarını meydanda bir ağaca asıp gövdelerinide bu ağacın dibine bırakmışlardır. Günlerce ibret olsun diye kanlı başlar ağaçta rüzgarlarla sallanırken gövdelerde ağacın dibinde kalmıştır (...)

Ne kadar feci bir son. Meleki Hatun'un ve akrabalarının cesedleri sonradan yakınları tarafından İsyancılardan satın alınarak defn edilmiştir.

Mittwoch, 19. Oktober 2016

OSMANOĞULLARINDA DELİLİK

Osmanoğullarında psikolojik dengesizlik yaygın bir hastalık mı idi? Kaç tane Padişah ruhi bunalım sonucu deli olmuştu? 
Bilinen deli Padişahlar:
  • I. Mustafa
  • İbrahim
  • V. Murat (sonradan iyileşmiştir)
Bunlar sadece bilinenlerdir, ama bilinmeyenler de vardır, örneğin Şehzadeler arasında da ruhi bozukluk yüzünden deli kabul edilen Prenslerde vardı: Örneğin Yusuf İzzettin Efendi. Her ne kadarda akıllı ve çok bilgin bir Şehzade olarak kabul edilsede, çok evhamlı olduğu ve korku içinde yaşadığı biliniyor. Çünki babası Sultan Abdülaziz devrim sonucu öldürüldüğünden, kendisininde katledilmesinden çok korkuyordu ve hayatı boyunca zehirletileceğini düşünüyordu. Bu yüzden Sarayında çok titiz bir protokol hakimdi. Bu derin korku yüzünden ruhi bunalım geçirmişti. Ama gerçektende Yusuf İzzettin Efendi İttihatçıların emriyle öldürüldü.

Delilik konusunda özellikle Sultan İbrahim'in yaptıklarını mantıkla kabul etmek mümkün değil! Örneğin:
  • Edirne Sarayında bir Saray eğlencesi sırasında şöminede yakılan odunları beğenmediğinden İstanbul'dan odun getittirdi.
  • Sabah çok erken tahtırevan ile şehirde gezmelere çıkıyordu ve bu gezintiler sırasında başka bir arabaya rastladığından şehirde arabaları yasakladı. Ama bu yasağa rağmen bir başka arabaya rastlayınca, emrinin uygulanmadığını düşünerek derhal Salih Paşayı çağırdı ve onu başı aşağı ayağından bağlatarak bir kuyuda boğdurtturdu.
  • Gözdelerinden Voyvodakızı Şahnisa Hatun'un anlattığı bir hikayeden mest olduğundan gözdesinin dairesini Samur kürklerle döşettirdi.
  • Cinci hocaların yüzüne üfürmesiyle iyileştiğine inanırdı.
  • Masum olarak idam ettirdiği Sadrazam Yusuf Paşa'nın cesedine bakarak: >Ne de güzel al yanakları varmış, ziyan oldu, kıydım< demiştir.
  • Ağabeyi IV. Murat'ın öldüğü kendisine bildirildiğinde dairesinden çıkmayı kabul etmedi, ancak annesi Kösem Sultan'ın ısrarlı ricaları üzerine kapısını açtı ve ölü padişahın cesedinin getirilmesini emretti. IV. Murat'ın cesedi getirilip önünde yere koyulduğunda ağabeyisinin öldüğüne inandı ve cesedin etrafında hoplayıp zıplayıp dans ederek >Büyük Cellat öldü< diye nara atmıştır.
  • Büyük oğlu IV. Mehmet'i çocukken bir havuza attı.
  • Gözdelerinin ve Saraylılarının isimlerini Saray isimlerinden değil kafasına göre kurguladığı isimlerden seçiyordu mesela: Şekerpare, Şekerbolu, Sazlınaz, Bağdemahu, Sabahevvel, Serpapuç, Hokkafelek, Nartanesi, Laldevran, Şaşkıfelek, Ağakızı, Voyvodakızı, Paşalı, Serinci ve diğerleri.
  • Sakalına elmaslar ördürürdü ve papuçların ucuna püskül yerine elmas taşları diktirirdi. 
Bunlar sadece yaygın olarak bilinen vakalardır. Saray içinde daha pek çok tuhaf olaylara sebebiyet verdiği biliniyor.

Dienstag, 18. Oktober 2016

AYŞE HASEKİ SULTAN VE MELEKİ HATUN

IV. Murat'ın eşlerinden Ayşe Haseki Sultan ve Kösem Sultan'ın nedimesi ve baş hizmetlisi Meleki Hatun'un akraba oldukları tesbit edilmiştir. 
Ayşe Sultan Arnavut soylularından Jonima ailesine mensuptu aynı şekilde Meleki Hatun'da aynı ailenin mensubuydu. Bu durumda belkide Meleki Hatun'un katkısıyla Ayşe Sultan Saraya alınmış olabilir. Malum Saraylı Kadınlar yüksek makamlara ulaştıklarında özellikle kendi ailelerini ve memleketlilerini kayırıyorlardı. Babalarının, kardeş ve akrabalarının rütbe sahibi olmaları ve onlara yüksek miktarda maaşlar bağlattıklarıda biliniyor. Meleki Hatun'da kendi akrabası olan Ayşe Hasekiyi de Saraya kabul ettirip iyi bir tahsil almasını sağlamış olabilir. Elçi raporlarında Ayşe Haseki'nin babasının bir servet karşılığı kızını Saraya gönderdiği bildiriliyorsada, Meleki Hatun'un özellikle bu kızın seçilmesinde büyük katkısı olduğu yüksek bir ihtimaldir. Araştırmalarda bu ihtimalin göz önünde bulundurulması gerekir.
Ayrıca Ayşe Haseki'nin Arnavut Asilzadeler Salnamesinde yazdığı gibi ilk adının Rukiye olduğu'da görülmektedir. Zaten Arnavut asilzadeleri Arnavutluğun Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetine girmesinden sonra çoğunlukla Müslüman olmuşlardır. Hristiyan kalanlar ise genelde İtalya'ya göç etmişlerdir. Bu durumda Ayşe Sultan'ın da Jonima'ların müslüman olan aile kolundan geldiği anlaşılıyor.
Ne yazıkki bir dönem bazı saçma bilgilere göre Harem'e yanlızca gayrimüslim kızların alındığı söylentisi yaygınlaşmıştı, ama bu doğru değildir! Müslüman olan kızlarda Harem'e kabul ediliyorlardı. Örneğin son dönem Osmanlı'da Harem de yaşamış bütün kadınlar müslüman ailelerden geliyorlardı. Tabii önceki dönemlerde gayrimüslim ailelere mensup kızlarda vardı, yani Harem mensubatı hem aslen gayrimüslim hemde müslüman kişilerden oluşuyordu, ama son dönemde artık tamamiyle müslüman ailelerin kızları Saraya alınıyorlardı. Mesela II. Abdülhamit'in bütün eşleri Kafkasyalı olup müslüman olarak dünyaya gelmişlerdi. Bu gerçeğide unutmamak gerekir.

Son olarak: Değişik internet sayfalarında Meleki Hatun'un ismi Melike olarak yazılmış, tabii bu doğru değildir! Meleki Hatun'un ismi Meleki'dir Melike değildir! Aynı şekilde Saçbağı Sultan'ın ismide Saçbağlı olarak yazılmış, buda doğru değildir! 

Mittwoch, 28. September 2016

HÜMAŞAH ''TELLİ HASEKİ'' SULTAN KİMDİR

Osmanlı tarihinde isimleri hiç unutulmayacak kadınlardan biride kesinlikle Deli İbrahim'in en gözde eşi Hümaşah Sultan'dır. Ama kimdir bu Hümaşah Sultan?

Bazı internet sayfalarında Çerkes olduğu yazıyor, fakat tarihci Dimitri Kandemir'e göre Kırımlı imiş. Tabii Kırımlı olması Çerkes değildir manasına gelmez, çünki Kırım'da da Çerkes aileleri yaşıyordu. Tarihci Agafangel Krimski'nın yazılarında: (...) güzellik ve zarafetin yanısıra çok akıllı olan Hümaşah'ın kardeşi Arslan Mehmet Mirza Kırım Hanı'nın sarayında vazifeli idi (...) yazmış.

Tarihci Nicolae İorga'nın yazılarında: (...) Deli İbrahim'in kadınları arasında özellikle Hümaşah dikkat çekiyor, çünki padişahla 10 Aralık 1647 tarihinde muazzam bir düğünle evlenmiştir (...) İbrahim diğer kadınlarıyla Saray'ın soğuk duvarları ardında sessiz sedasız evlenirken, Hümaşah için debdebeli ve halkında iştirak ettiği bir düğün töreni icra ettirmiştir, böylece Hümaşah'ın Osmanlı Sarayında ne kadar önemli ve güçlü bir makama sahip olduğu anlaşılıyor (...)

Tarihci İgnatius Mouradgea d'Ohsson'a göre: (...) Sultan İbrahim'in 10 eşi, 16 Gözdesi ve  22 Odalığı vardı. Eşlerine ve Gözdelerine mücevherler, altınlar ve Saraylar hediye etmişti, ama yanlız en çok sevdiği eşi Zeynep Hümaşah'a Mısır'ın bütün gelirini bahşetmişti. Üstelik nikahlarında Hümaşah'a sandık dolusu Altın ayaklarının önüne döktürmüştü (...) 

Hümaşah'ın Saraya girmeden önceki ismide tartışılır. Joseph von Hammer-Purgstall notlarında Hümaşah Fatma yazılı, Fransız Elçisi Jean de la Hay ise 1648 yılındaki yazılarında: (...) Sultan'ın Kırımlı karısı Hümaşah Zeynep periler kadar güzel olduğu söyleniyor. Hadım Harem görevlisi Cevher Ağa'dan öğrendiğime göre bu kadın gayet uzun boylu ve badem şeklindeki gözleri deniz mavisi renginde imiş. Çok uzun olan kumral Saçını nedimeleri örüyormuş ve pırlantalı iğneler ile süslüyormuş (...)

Jean de la Hay 1649 yılındaki yazılarında: (...) İbrahim'in bütün kadınları Eski Saraya gönderildiler, yanlız yeni Sultan'ın annesi Saray'da oturuyor. Ölü Sultan'ın çok sevdiği karısı ve eski kraliçe Zeynep Eski Sarayda yaşıyor. Yanında tek evladı olan bir Prens var. Bu çocuk İbrahim'in öldürülmesinden sonra doğdu. Kırımlı Kadın oğlunun zehirletilmesinden çok korkuyor ve bu yüzden küçük prensi bütün tehlikelere karşı koruyor. Kocasının sağlığında memleketinden getirttiği askerleri halen emrinde. Bu Tatarların görünüşleri hem asil hemde çok korkunç (...)

Ama Hümaşah Sultan oğlu Şehzade Orhan'ı ne yazıkki koruyamadı ve 1650 yılında büyük bir ihtimalle Turhan Sultan'ın emriyle öldürüldü.

Hümaşah Sultan geri kalan ömrünü Eski Saray'da geçirdi ve orada öldü. Ölüm tarihi İgnatius Mouradgea d'Ohsson'a göre 1677, Nicolae İorga ise 1680 ve Agafangel Krimski ise 1686 yılını yazmış. Doğum tarihi ise kesinlikle 1634'dür. Bu tarihi merhum Yılmaz Öztuna'a da belirtiyor.

Sonntag, 18. September 2016

ŞEHZADE EŞLERİ KİTABI

Osmanlı Tarihi araştırmaları arasında en az incelenen bölüm kuşkusuz Şehzade Eşleridir. Yanlız merhum Tarihci Yılmaz Öztuna'nın muazzam eseri Devletler ve Hanedanlar kitabında ve Anthony D. Alderson'un The Structure of the Ottoman Dynasty isimli eserinde bilgiler bulunuyor. Ama her iki çalışmada ki bazı bilgiler tam olarak doğru olmadığı son araştırmalarda kanıtlanmıştır. Buna rağmen kaynak eserlerdir ve araştırmalarda kullanılması gerekir. Ama şimdi ilk defa Şehzade Eşleri hakkında ender bir bilimsel çalışma yayımlandığını akademisyen arkadaşım Marie d'Hüe 'den öğrendim.
Osmanlı Padişah Haremini araştıran tarihci Sayın Salome Woronzow Osmanlı'nın son döneminde yaşamış Şehzade Eşlerinin bilgilerini bilimsel araştırma olarak neşretmiş. Duyduğuma göre de Kanuni Sultan Süleyman'ın eşlerini de araştırıyormuş ve yakında bu konu hakkındada bir kitap yayımlayacakmış. 

Osmanlı'nın son döneminde yaşamış Şehzade Eşlerini merak edenler için Sayın Salome Woronzow'un araştırmasını tavsiye ederim. Eserin bilgilerini aşağıda ekledim. Ayrıca Sultan Süleyman'ın eşleriyle ilgili kitap yayımlandığına buradan haber vereceğim. Şimdiden merakla bekliyoruz.



Yazar: Salome Woronzow
Eserin ismi: Şehzade Zevceleri - Osmanlı Hanedanı Gelinleri 1850 - 1923 
İSBN: 9783668300309

İnternet üzerinden sipariş etmek için:   Şehzade Eşleri Kitabı Sipariş Sayfası

Donnerstag, 1. September 2016

IV. MURAT'IN SULTANI AYŞE HASEKİ

IV. Murat özellikle çıkardığı sert kanunlarıyla meşhurdur. Tahta çıktığı sırada henüz çocuk yaşta bulunduğundan, devleti annesi Kösem Sultan yönetmiştir ve bu Kadın Saltanatı tam 9 sene devam etmiştir.
Kösem Sultan'ın iktidarının son senelerinde 1630 yılında IV. Murat, Edirne Sarayında Ayşe Hatun'la evlenmiştir. Bu evliliğe Kösem Sultan şiddetle karşı çıktığı söyleniyor. Peki koca Padişahı deli divane edip, nikahıyla  doğrudan Haseki Sultan ilan edilen bu Ayşe Hatun kimdir?
Venedik Elçisi Pietro Foscarini 1632 yılına ait yazılarında:
(...) Sultan'ın sevdiği bir Arnavut var, söylendiğine göre çok güzel bir kadınmış ve Sultan'ın en gözde karısıymış. Arnavut'un muazzam bir serveti var, bazen Edirne'ye gidip ordaki Saray'da kalıyor ve yanında onlarca hizmetkarlarınıda götürüyor (...)

Fransız Elçisi Phillipe d'Harlay 1631 yılına ait yazısında:
(...) Büyük Türk'ün dört karısı var. Sonuncusu ile de geçen sene Edirne Sarayında evlendi. Sultan'ın gözde adamlarından Eyüp Paşa'da düğünde bulundu. Bu kadın Arnavut Mustafa Paşa'nın yeğenidir ve babası tarafından dört köy karşılığı çocukken Sultan Ahmet'in kızlarından birine nedimesi olarak verilmiş. Prensesler gibi saygı ve hürmet görmüş ve çok bilgili imiş. Saray'da Arnavut kadın çok nüfuzlu (...)

Sayın Agnese Blinishti bize eski bir Arnavut Asilzadeler Salnamesinden bir bölüm gönderdi. Burada Ayşe Sultna'a ait bilgiler de bulunuyor.


Montag, 29. August 2016

II. ABDÜLHAMİT'İN BİLİNMEYEN EŞİ

Osmanlı padişahları arasında en çok tartışılan hükümdarlardan biri kuşkusuz II. Abdülhamit'tir. Hakkında yurt içi ve yurt dışında yayınlanan pek çok kitap var. Ama II. Abdülhamit'in unutulmaması herşeyden önce 30 seneyi aşan saltanatı ve tabiiki devlet politikasından kaynaklanıyor.

II. Abdülhamit'in siyasi düşünce ve faaliyetlerinden ziyade aile hayatıda insanların ilgi odağı olmuştur. Özellikle Yıldız Sarayında kurduğu Harem yapıları Devletin merkezi haline gelmişti. Malum II. Abdülhamit, Ali Süavi olayından sonra devletin idaresini Dolmabahçe Sarayından alarak Yıldız Satayına nakletmişti. Çünki Yıldız Sarayı konumu bakımından daha emniyetli idi ve saltanatı boyunca yeni binalar ve yüksek duvarlar ekletip Sarayı daha güvenli bir hale getirmiştir. Bu süreç içinde en fazla Harem bölümü yeni köşklerle genişletildi, zira II. Abdülhamit'in pek çok eşi ve hizmetlileri vardı. Harem halkı yaklaşık 500 kişiden oluşuyordu.
Abdülhamit hayatı boyunca tam 13 defa evlenmiş ve bu evlilikleri kadarda Gözdesi olmuştu. İşte bu eşlerden biride Nevcedid Hanım'dır. Zamanında Sarayın en nüfuzlu kadınlarından biri olan Nevcedid Hanım büyüleyici bir güzelliğe sahipti. Geçenlerde Nevcedid Hanım'ın büyük yeğeni olan Sayın Rezan Bayındır hanımefendi ile görüştüm.

Sayın Rezan Bayındır'ın kızı, değerli arkadaşım Derya Kuguşev burada Paris de yaşıyor ve annesinin ziyarete geldiğini duyunca Rezan Hanımla görüşmek için yanına gittim. Rezan Hanım harikulade bir insan. Nezaketi, hal ve tavrını tarif edemem.

Rezan Hanım'a halasını anlatmasını rica ettim ve anlattıklarını kayıtladım. İşte Rezan Hanım'ın anekdotlarından Nevcedid Hanım:

Bizim aile aslen Çerkes Kabartay. Babamın  büyük dedesi Kafkasya'da hüküm süren onca prenslerden biri olan Jembolat Janhotov idi. Jembulat Bey'in babasıda Kabartay'ların son hükümdarlarındandı. Ailemiz büyük Çerkes sürgününde, yani 1864den sonra Kafkasya'dan Osmanlıya göçmüşler. Ama Jembolat Bey çok yaşlı olduğundan ve vatanını terk etmek istemediğinden Kafkasya'da kalmış, yanlız çocukları Türkiyeye gelmişler. O tarihlerde Osmanlı padişahı Abdülaziz Çerkesleri önce Balkan'lara göndermiş, sonra oradan Trakya'ya ve son olarak Adapazarı ve İç Anadoluya yerleştirilmişler. Bizim aileyede Kayseri de toprak verilmiş. Fakat bu göçler yüzünden pek çok Çerkes salgın hastalıklardan ölmüş. Aynı şekilde bizim büyük dedemiz Kanşav Bey de hastalanmış ve bir süre sonrada vefat etmiş. Kanşav Bey'in eşi Zeynep Hanım ise beş çocuğuyla ortada kalmış. Çocuklarının istikbali için Sultan Mecit'in kızı Refia Sultan'dan yardım istemiş. Refia Sultan'ın manevi annesi - şimdi ismini hatırlamıyorum - Zeynep Hanım'ın akrabası imiş, böylece aile İstanbul'a gidip Refia Sultan'ın sarayına taşınmışlar. 
Saray adeti gereğince Zeynep Hanım'ın iki kızı Zehra ve Emine'nin ismi değiştirilerek Zehra'ya Payende ve Emine'ye de Nevcedid isimleri verilmiş. Kızlar Saray'da çok iyi bir tahsil almışlar, hatta Nevcedid, Refia Sultan'ın Saz takımına dahil edilmiş (...) Halam Nevcedid Hanım uzun boylu, uzun kumral saçlı, mavi gözlü, parlak beyaz tenli ve ince belli muazzam güzelliğe sahipti. Fiziki güzelliğinden ziyade seside güzelmiş. Sultan Hamit'in yeni tahta çıktığı sıralarda padişah Nevcedid Hanım'ı Refia Sultan'ın sarayında görüp beğenmiş ve hemen kızı haremine istemiş. Refia Sultan'da kendi evladı gibi sevdiği Nevcedid'i ancak nikah karşılığı padişaha vereceğini söylemiş. Sultan Hamit de kabul etmiş ve Nevcedid'le evlenmiş. Ama o sırada Sultan Hamit'in üç eşi varmış, bunlardan biride Bidar isminde çok güzel bir kadın. Bidar çok kıskançmış ve halama Saray'da etmediğini bırakmamış, hatta günün birinde Sultan Hamit'e »Nevcedid yaverlerinizden biriyle mektuplaşıyor« diye iftira atmış. Malum Sultan Hamit çok evhamlı bir adamdı, Bidar'ın lafına itimad ederek Nevcedid'i sorguya çekmiş, kadıncağız göz yaşı dökerek masum olduğunu söylesede padişahı inandıramamış. Ama bir süre sonra Nevcedid'in doğruyu söylediği meydana çıkmış, fakat artık iş işten geçmiş. Halam Sultan Hamit'in karşısına çıkarak »Siz bana itimad etmediniz, artık burada kalamam, beni boşayın« demiş. Padişah önce kabul etmemiş ama halamın ısrarı karşısında mecbur onayını vermiş. Fakat bu sırada kimsenin bilmediği: Nevcedid Hanım hamileymiş, bu üzücü olaylar yüzünden çocuğunu kaybetmiş. Ama belkide zehirletilmiş de olabilir, bilmiyoruz. (...) Sultan Hamit halama şehirde dayalı döşeli bir Konak hediye edip kaydı hayat şartıylada maaş bağlamış. (...) İttihatçıların yönetimi ele geçirmelerinden sonra halamın maaşını kesmişler ve o tarihten itibaren mücevherlerini satarak yaşamış. Sonunda elinde avucunda birşey kalmayıncada sefalete düşmüş ve yoksulluk içinde 1930larda vefat etmiş. (...) Ayrıca Nevcedid Hanım'ın ablası Payende Hanımda Sultan Hamit'in hazinedarlarından idi. 

Nevcedid Hanım'ın hayat hikayesi bir roman gibi. Keşke birileri bu güçlü Çerkes prensesinin hayatını yazsada unutulmamasına mani olsa.


Mittwoch, 13. Juli 2016

SULTAN İBRAHİM'İN MODERN DÜŞÜNCELİ EŞLERİ

Bütün Osmanlı Tarihi boyunca kadınların en çok politikaya karışmaları aslında Sultan I. İbrahim dönemindedir. Daha önceki dönemlerde Valide Sultan'ların hükümranlıkları görülmektedir. Ama doğrudan birden fazla Haseki Sultan'ın yani Padişah eşlerinin aynı zamanda siyasete karışmaları ancak I. İbrahim zamanında görülmektedir. Bu yüzden I. İbrahim'in saltanat yıllarını aslında doğrudan Haseki'ler Saltanatı demek bile doğru olur. Artık Devlet'in idaresi Padişah'ın annesi Kösem Sultan'ın ve İbrahim'in 8 eşinin elindedir. Sultan İbrahim ise bir Kukla-Hükümdarıdır. Bu yüzden İbrahim'in Saltanat yılları için büyük bir çöküş devri denilmektedir. En çok bu devir de haraç toplandığı, derebeyliğin yaygınlaştığı ve başıbozuk bir yönetim yüzünden adaletsizliğin baş gösterdiği Türk Tarihcileri tarafından vurgulanır. Peki gerçekten de İbrahim dönemi bu kadar kötümüydü?

Malum kadınların siyasete karışmaları genelde Türkiye de ki Tarihciler, Akademisyenle ve Araştırmacılar tarafından negatif karşılanıyor. İbrahim dönemini görmüş tanıklarda genelde bu devrin kötü olduğunu yazıyorlar, ama unutmayalımki 17.YY'da kadınlar 2.Sınıf Vatandaşı idi ve bir kadın'ın siyasete karışması ve erkeklere emir vermesi pek hoş karşılanmıyordu. Bu yüzden Devletin bütün problemlerinin kaynağı olarak İbrahim'in eşleri gösterildi. Fakat gerçektende İbrahim'in eşleri Osmanlı Devletini yıkmaya mı çalışıyorlardı? Elbette hayır! Mantıklı düşünelim: İbrahim'in eşleri'nin Osmanlı'yı bölmekten veya halka baskı uygulamaktan ne gibi bir faydaları veya çıkarları olabilirdi? Sonuçta çocuklarının kaderi Osmanlı'nın istikbaline bağlıydı. Bu yüzden Osmanlı'yı yıkmaya veya bölmeye çalışmaları pek mantıklı olamaz. Örneğin Turhan Sultan veya Dilaşub Sultan devleti bölmeye çalışsalardı aynı zamanda oğullarının geleceğini yok etmiş olurlardı. Bu yüzden Devleti bölmek ve halka baskı uygulamak yerine bütünlüğü sağlamak ve halkın sevgisini kazanmak onların birinci hedefleriydi. Ancak bu sayede kendi oğullarının istikbalinide korumuş olurlardı. Buna rağmen İbrahim'in eşleri kendi aralarında entrikalara karışmaya devam ettiler, çünki her biri kendi oğlunu Tahta çıkarmak istiyordu ve İbrahim'in malum 8 tane eşi vardı ve her biride kendi oğlunu Padişah görmek istiyordu, bu yüzden Osmanlı Sarayı bu dönemde bir Entrika yumağına dönüştü.

Osmanlı ve Türk Tarihcileri İbrahim'in eşlerini karalarken Yabancı elçiler onları övüyor bile diyebiliriz. Bu büyük fark neye bağlı? Örnek Venedik Elçisi Giovanni Soranzo 1646 yılındaki yazılarında: (...) Sultan'ın eşleri kimsesiz çocukların himayesi için yüksek miktarda Altın bağış ettiklerini öğrendik. Bu çocuklar tahsil görmeleri için özel olarak okullara gönderiliyorlar. Sultan'ın eşlerinden bazıları aralıklarla bu okulları ziyaret bile ediyorlar (...) diyor. Aynı şekilde Fransız Elçisi Jean de la Hay 1646 yılındaki yazısında: (...) Türk'ün yedi karısı var, bunların hepside birbirinden güzel kadınlarmış (...) bu kadınlar özellikle fakirler için çok para harcıyorlar (...).

İbrahim'in eşlerinin zihniyetlerini ve yaşam tarzlarını gene Elçi Raporlarından öğrenmek mümkün. Venedik Elçisi Giovanni Soranzo 1646 yılında: (...) Sultan'ın sarayında ki kadınlar türklerin kılık kıyafetlerine göre değil, bizim kadınlarımız gibi giyindiklerini öğrendik. Özellikle Sultan'ın eşleri Venedik usulü esvablara büründüklerini ve Avrupa lisanları konuştuklarını duyduk (...)

Fransız Elçisi Jean de la Hay 1647 yılında: (...) Büyük Türk'ün eşleri maiyetleriyle beraber mesireye gidiyorlar. Yanlarında götürdükleri maiyet takımı çok kalabalık aynı bizim kraliçemizin maiyeti gibi. Uzaktan gördüğüm bu mesire gezintileri çok şaşaalı ve Sultanların kıyafetleri çok güzel. Duyduğumuza göre Büyük Türk'ün kadınlarının cümlesi bizim gibi giyiniyorlarmış, hatta bazıları lisanımıza da vakıfmış (...) mesire gezintilerinde sazlı sözlü müzik alemleri yapılıyor ve şarkılar söyleniyor. Bu tür eğlencelerde Sultanlar çocukları, akrabaları ve nedimeleriyle beraber bir çadırda oturuyorlarmış. Türlü şerbetler, yemişler ve tatlılar ikram edildiği gibi civardaki fakir ve muhtaç kimselerede yemekler gönderiliyormuş. Bu yüzdendir ne zaman Büyük Türk'ün eşlerinden biri mesireye çıksa hemen fakirler de toplanıp onların ardından gidiyorlar (...) Sultanlar çok yüksek gönüllü ve bilgililer (...) Şimdi Türk'ün sekiz eşi var ve her biri ayrı bir güzelliğe sahip olduğu gibi yüksek tahsilli ve çok akıllılarmış (...) ben bizzat yedi Sultanın mesire çıkışını gördüm ve diyebilirmki bizim adetlerimize nazaran bu Sultanların hayatları çok daha şaşaalı ve debdebeli (...)

Samstag, 2. Juli 2016

SULTAN İBRAHİM'İN EŞLERİNİN RESMİ

Sultan İbrahim bütün hükümdarlığı boyunca Avrupa'da en çok konuşulan ve merak edilen Hükümdarlardandı. Özellikle Sultan İbrahim'in eşleri Avrupalıların ilgi odağı idi, çünki diğer Padişah eşlerine nispet İbrahim'in eşleri kendilerini halka gösterip, Avrupalı kadınlar bile kabul ediyorlardı . Üstelik hepside Haseki Sultan ünvanını taşıyorlardı, buda Osmanlı'nın aynı anda 8 tane Kraliçesi olduğunu gösteriyor. Haseki Sultan ünvanı Avrupa'da ki Kraliçe ünvanına en yakın olan makamdır. Osmanlı'nın son döneminde çıkartılan Hanedan Nizamnamesinde Kadınefendi'lerin Kraliçe olduklarını vurguluyor. Bunlar genelde 4 adettir, ama İbrahim'in 8 tane nikahlı eşi vardı. İbrahim'in psikolojik hastalığından dolayı kadınlarının istedikleri herşeyi yapıyordu, böylece kadınlarının nikah istemeleri karşısında bu isteklerinide yerine getirmiştir. Bu yüzden İbrahim'in bütün eşlerinin nikahlı olması Osmanlı Tarihinde Kanuni'den sonra gerçekleşen önemli bir olaydır. İbrahim ilk 7 eşini sade törenlerle saray'da nikahlamışken, son eşi Hümaşah için muazzam bir düğün töreni icra ettirmiştir. İşte bu sebeplerden Avrupalılar İbrahim'i ve eşlerini çok merak etmişlerdir.

Fransız akademisyenlerinden Sn. Charlotte de Polastron bize bir karikatür gönderdi, kendisine çok teşekkür ederiz. Bu karikatürde Sultan İbrahim ve eşleri görülmektedir. Yanlız Hümaşah Sultan bu resimde yoktur, çünki 1646 yılını gösteriyor. 


Samstag, 25. Juni 2016

ŞEHZADE MUSTAFA'NIN OĞLU MEHMET'İN ÖLÜME GÖTÜRÜLÜŞÜ

Elimize yeni bir resim geçti.
Resim de Şehzade Mustafa'nın oğlu Mehmet'in annesinden ve ailesinden ayırılmasını gösteriyor. Malum Şehzade Mustafa'nın 6 Ekim 1553 tarihinde öldürülmesinden sonra ailesi Bursa'ya sürgün edilmişti. Bu olaydan bir ay sonrada 10 Kasım 1553 tarihinde de Şehzade Mustafa'nın henüz 7 yaşındaki oğlu Mehmet ailesinin elinden alınarak öldürüldü.



Mittwoch, 22. Juni 2016

MAHİENVER SULTAN RESMİ

Sultan İbrahim'in eşlerinden olan Arnavut kökenli Mahienver Sultan'ın ailesine mensup Sn. Seniye Mataranga, bize büyük halasının resmini gönderdi.

Sn. Seniye Mataranga ile irtibatı sağlayan Sn. Müzehher Tepedelenli'ye de ayrıca çok teşekkür ederiz.

Mahienver Sultan, ca. 1646

Samstag, 18. Juni 2016

RAZİYE SULTAN HAKKINDA YENİ BİLGİLER

I.Süleyman'ın yedi kızı vardı, bunlar:
  1. Meryem Sultan (1510 - 1512) Çiçek salgınında Kefe de öldü.
  2. Neslihan Sultan (1511 - 1512) Çiçek salgınında Kefe de öldü.
  3. Fatma Sultan (1521 - 1572)
  4. Mihrimah Sultan (1522 - 1578)
  5. Raziye Sultan (1525 - 1556)
  6. Hatice Sultan (1557?) çocukken öldü.
  7. Şahıhuban Sultan (1560?) çocukken öldü.
Raziye Sultan 1525 yılında dünyaya geldi. Şehzade Mustafa'nın maiyetine mensup olan Alman soylusu Bernhard von Rixingen 1550 yılındaki raporunda Raziye Sultan'ın kocasının 10 sene önce öldüğünü yazıyor. Buda Raziye Sultan'ın evlendiğini gösteriyor. Genç yaşında dul kaldıktan sonra ikinci defa evlenmemiş. Çocuklarının olup olmadığı bilinmiyor, belki çocukları bebekken ölmüş olabilir. Amasya'da ve Konya'da fakirlere ve kimsesiz çocuklara büyük bir servet harcadığından halk arasında  ''Tasasız Raziye Sultan'' diye anılmış. 

Şehzade Mustafa'nın 1553 yılında öldürülmesinden sonra annesi ile Bursa'da oturmuş ve orada 1556 yılında genç yaşında ölmüştür. Babasının sütkardeşi Yahya Efendi'nin müridi idi ve ölümünden sonra vasiyeti üzerine Yahya Efendi'nin Tekkesi'nin bahçesine defn edilmiştir.

Raziye Sultan'ın henüz 31 yaşında ölmesi ağabeyi Şehzade Mustafa'nın öldürülmesine çok üzüldüğünden kaynaklandığı düşünülüyor. Hastalıktan ölmüş de olabilir.


Freitag, 17. Juni 2016

ENTERESAN BİR ELÇİ RAPORU

Avusturya Elçisi Frederico di Strassoldo'nun 1511 yılına ait raporunda Mahidevran Sultan'ın ablası Şahıdevran Hatun ile ilgili çok enteresan bilgiler var:


(...) Büyük Türk'ün (II. Bayezid kastediliyor) oğullarından biri Selim'dir. Orta boylu olduğu söylenen Türk'ün (I.Selim kastediliyor) en sadık adamlarından biri Arnavut'ların asil bir soyundan olan Ahmet Paşa'dır. Ahmet Paşa'nın babası zamanında Venedik taraftarı idi, daha sonra müslüman olmuştur. Karısı'da bir Çerkes beyi'nin kızı imiş. Söylendiğine göre büyüleyici bir güzelliğe sahip olan bu kadını Selim bizzat kendi haremi için istemiş, ama Selim'in birinci karısı olan Tatar kadın karşı çıkmış, çünki yeğeni imiş. Bu yüzden Çerkes'i Ahmet Paşa'ya vermişler. Kırım'da Tatarların sarayında ve galiba annesi ile oturan Çerkesi büyük bir debdebeli alay ile Trabzon'a getirmişler (...) Ahmet Paşa daha sonra çıkan bir isyanda öldü (...)

Dienstag, 7. Juni 2016

KÖSEM SULTAN'IN ÖLDÜRÜLMESİNİ GÖSTEREN RESİM

Kösem Sultan'ın öldürülmesini gösteren bir resim elimize geçti. Resmi Sn. Teresa Farnese gönderdi. Kendisine bu yolla çok teşekkür ederiz.

Temsili bir resim olduğunu unutmayalım lütfen.

Kösem Sultan'ın öldürülmesi. Yerde yatan ölüler Kösem Sultan'ın sadık nedimeleri.

Freitag, 27. Mai 2016

SARAYLI HANIMLARIN NÜFUS KAYITLARI

Osmanlı'nın son döneminde Saray'da yaşamış ve halk arasında Saraylı Hanım olarak anılan bazı Harem Mensubatı'nın Nüfus Kayıtlarına ulaştık. 
Sultan II. Abdülhamit'in Saray'ında ve Şehzade Saraylarında yaşamış bu hanımların Nüfus bilgilerine dair dökümanları bize akrabaları gönderdiler. Tarihci ve Araştırmacılar için değerli olduğunu düşündüğümüz bu Nüfus Kayıtlarını buraya ekliyoruz. 

Saraylı Hanım'ların ve ailelerinin özel bilgilerini korumak amacıyla belgelerin bazı yerleri karartılmıştır. 

Bu Belgelerde dikkat çeken önemli bir nokta ise Saraylı Hanım'ların ebeveyn isimleridir, çünki genelde Harem de bulunmuş hanımların baba isimleri Abdullah olarak kayıt edilirdi, ama Nüfus bilgilerinde ebeveynlerin asıl isimleri yazılı, buda son dönem Osmanlı Saraylarında yaşamış hanımların Cariye olmadığını gösteriyor!

Şadiye Sultan'ın Nedimesi


Naile Sultan'ın dayısının kızı

Şehzade Selim Efendi'nin Hazinedarı

Mezide Kadınefendi'nin Katibesi

Mittwoch, 25. Mai 2016

HATIRATLARI OLAN OSMANOĞULLARI VE SARAYLILAR

Avrupa'da Hatıratları olan çok Prens, Prenses ve Saray Mensubatları var. Ama bu Osmanlılar için söylenemez. Neden? Çünki Osmanlı Sarayında yaşananları dışarıya taşımak adetten değildi. Saraylılar çok ketumdu ve olayları sır olarak saklamışlardır. 
Ama Osmanlı'nın son döneminde Devletin avrupaileşmesi ile bu ketumlukta çözülmeye başlamıştır. Fakat Hatırat yazılması Cumhuriyet'in ilanından sonra olmuştur. Sürgüne gönderilen Osmanoğullarından çok azı Hatıratlarını yazmıştır. Aynı şekilde Saraylılardan bazılarıda anılarını kağıda dökmüşlerdir.
Hatıratlarını yazan Osmanoğulları:
  1. Ayşe Sultan (Osmanoğlu): Babam Sultan Abdülhamit
  2. Şehzade Ali Vasıb Efendi: Bir Şehzadenin Hatıratı
  3. Şadiye Sultan (Osmanoğlu): Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri
  4. Naciye Sultan: Acı Zamanlar
  5. Mislimelek Hanımefendi (Abdülkadir): Saray'dan Sürgüne (Bu hanım doğuştan Osmanoğlu değildir, Şehzade Abdülkadir Efendi'nin eşidir)
Hatırat yazan Saraylılar:
  1. Leyla Açba: Harem Hatıraları 
  2. Afife Rezzemaza: Saray'dan Sürgüne
  3. Rümeysa Aredba: Sultan Vahdettin'in San Remo Günleri
  4. Safiye Ünüvar: Saray Hatıralarım
  5. Tahsin Paşa: Yıldız Hatıraları
  6. Leyla Saz: Saray ve Harem Anıları
Bu Hatıratlardan en önemlileri Osmanoğullarından Ayşe Sultan ve Şehzade Ali Vasıb Efendi'nin ve Saraylılardan ise özellikle Leyla Açba ve Tahsin Paşa'nın anılarıdır.

Son dönem Saray hayatı hakkında bilgilenmek isteyenleri bu değerli eserleri okumalarını tavsiye ederiz.

II.OSMAN'IN EŞİ ZÜLEYHA HATUN'UN MEKTUBU

II. Osman'ın büyük bir ihtimalle eşi ve bebekken ölen Şehzade Ömer annesi Züleyha Hatun'un Tarihci Agafangel Krimski tarafından araştırmalarında kullandığı iki mektubunu bize Sn. Anton Mihailoviç gönderdi, kendisine bu yolla çok teşekkür ederiz.

Mektub bir Saray görevlisi olan (herhalde Muhafız Alayından) İbrahim Ağa'ya 1623 yılında yazılmış:

>Karındaşım İbrahim Ağa makamına,
Rabbim sizi şerlerden muhafaza eylesün. Amin. Afiyette olasız. Haber edildimi malumum değildir, lakin burda bedsigal Mehmed Ağa'nın eline düştük. Allah içün Valide Sultan'a haber veresiz (herhalde Kösem Sultan kastediliyor), bizi buradan ıtlak eylesün. Bizimle beraber azap çeken hemşiremin Galataya avdetini müsaade buyura. Bedter haldeyiz. Nicedir fahamet penaha rakm eylerim, Sarayı Hümayunda bize refet eyleyen ümmeti Muhammed yoğmudur. Bir tas su ve ekmek içün vakti ömrümüzü tamam eyleriz, buna hoşnut ederiz. Lakin mekanı cennet ola Devletlü Şahım bize bunları layık eylermi idü. Hakkımız bumudur? Makamımıza hürmet yoğmudur! Beratlı Hasan karındaşıma da haber ettim. Dedilerki Validemin iki gözü çeçmandır. Cigerim hezarparedir. Çeçmigiryanım şehinşahım Ömer hakkı içün, bana değil burada bizimle azap çekenler içün refet isteriz. Matemkar hemşireniz Fatmatüzzehra Züleyha<.

Züleyha Hatun bu mektubu büyük bir ihtimalle Edirne Sarayından veya Edirne de bulunan bir Köşkten yazmış olabilir. Orada II. Osman'ın idamından sonra mahkum bulunuyordu. Mektubunda yanında bulunan ve ismini bilmediğimiz kız kardeşinin ve hizmetkarlarının serbest bırakılmalarını rica ediyor.
Züleyha Hatun daha sonra herhalde 1625 de Edirne'den çıkıp II. Osman'ın anne baba bir kızkardeşi Hanzade Sultan'ın yanına taşınması müsaade edildi ve Hanzade Sultan'ın yanında öldü.

Bir diğer mektup 1631 senesine ait II. Osman'ın anne baba bir kardeşi Şehzade Bayezid'e yazılmış:

>Devletlü Azametlü Şehinşahı Hazeratından Şehzade Bayezid efendimiz huzuruna,
Rabbim devletlü fehametlü Şehzademiz efendimizi her bela ve şerden muhafaza eylesün. Amin. Sıhhat ve afiyette olasız.
Velinimetimiz, biz biçare kullarınız içün bahşettiğiniz 90 akça teslim olundu. Fatma Sultan Hazretleri, Hanzade Sultan Hazretleri, Ayşe Hatun, Pervazdil Hatun, Zebifer Hatun, devletlü Haseki Nurcemal Gencinihan Hazretleri,  Kahya Kadın ve ismetlü halileniz Hazretleri sizi selam ederler. Her daim size dua ederiz. Cenabı hak sizi başımızdan eksik eylemesün. Amin. Kulunuz Fatmatüzzehra Züleyha<



Freitag, 20. Mai 2016

MAHFİRUZ SULTAN'IN LALA ÖMER EFENDİ'YE MEKTUBU

Tarihci Dimitri Kandemir, Mahfiruz Sultan'ın ölümünden önce 1620 senesinde oğlu'nun hocası Ömer Efendi'ye yazdığı mektubu derc etmiş:

(...) Osman'ın annesi'nin Ömer Efendi'ye yazdığı mektubu okumakta fayda var, çünki bu mektubunda Sultan'ın annesi Yeniçeriler hakkında görüşlerini bildiriyor:

>Efendi Hazretlerine, evvela mahsus selam ve dualar ederiz. Sıhhat ve afiyette olasız. Buraları sual edersiz, rabbimize şükranlar ola, afiyetteyiz. Arslanımla müşavere olundu mu? Ahmed Efendiye haber edildi. Vallahi bu hükmü pek hoş görmeyiz, nicedir bu hususu arslanımla müşavere ederiz, lakin hükmü padişahı ferman eylemenin vakti değildir. O Yeniçeri illetinin başını almak vakti değildir. Lakin o da olacaktır. Arlsanıma farz oldu, bu deyyusları bertaraf edesiz. Padişah hazretlerinden kendilerini daha nüfuzlu kabul eylemek, ne curettir. Biliriz, devletlü padişahım rahmet ola Ahmed Han Hazretlerine de bu deyyuslar muhtelif vakitler baş eğmediler. Sual ederiz, Devletin başı kimdir, Padişahu Hazretleri arslanımdır, ona mahsustur devletin bekası ve hükmü. Bu deyyus takımı kendilerini, sübhanallah, meliki mülk kabul ederler. Kabul ola mı bu hal! Dua ederiz, arslanımın saltanatını Hüda müzdad eyleye.
Şehzade Bayezid ve Şehzade Süleyman hazretlerine bağçede refakat eden o deyyus Mahmud'u görmek istemeyiz. An evvel başka yere tayin oluna<

Bu bilgi için Sn. Nicole Brunier ve tercüme için Sn. Felicitas Dumru'ya çok teşekkür ederiz.

Mittwoch, 11. Mai 2016

KÖSEM SULTAN'IN VAHŞİYANE ÖLÜMÜ

Kösem Sultan sadece Osmanlı'nın en uzun Naibe-i Saltanat süren Padişah annesi olarak tarihe geçmedi, bilakis vahşiyane ölümü de onun unutulmamasına sebep oldu. Çünki bütün Osmanlı Tarihi boyunca idam edilen ilk ve tek Valide Sultandı. Ayrıca öldürülme usulüne bakalırsa, bir düşmana dahi reva görülmeyecek şekilde olmasından, unutulmasıda imkansızdır.
Ama neden öldürüldü ve niçin bu kadar vahşiyane bir şekilde idam edildi? Bu soruların cevabını bulmak için pek çok Tarih Kitabı okumak şart! Yanlız internetten ve Vikipediden edilen bilgilere dayanarak bu soruların cevabı bulunamaz! Gerçekten merak edenler için bir kitap tavsiyesinde bulunacağım:
  • Ahmet Refik Altınay: Kösem Sultan
Kösem Sultan'ın öldürülmesinin başlıca sebebi: özbeöz torunu IV.Mehmet'i katlettirme planındandır. Bu plan'ın kurulmasına'da IV.Mehmet'in annesi Turhan Sultan sebep olmuştur, çünki yeni Valide Sultan olan Turhan kayınvalidesi Kösem ile acımasız bir rekabet savaşına girmişti. Kösem Sultan zamanla gücünü kaybedeceğini ve Devlet yönetiminin düzgünce yürümediğini anlayınca tek çareyi torunu'nun öldürülmesinde buldu.
Kösem Sultan'ın kararını anlamak için Venedik Elçisi Giovanni Cappelo'nun 1652 yılına ait raporlarını okumak lazım:
(...) O ki devletin en kudretli ve haşmetli kadını iken yeni Hükümdar annesi'nin başına buyruk halleri karşısında baygın vaziyette seyirci kalmıştı. Saray büyük hükümdar kadın Kösem ve o Rus kadın olan Sultan annesi karşı karşıya rekabet ediyorlardı. Birbirlerini çekemedikleri herkesce biliniyordu. Şöyleki Deli Sultan ölür ölmez Rus kadın derhal kocasının diğer kadınlarını saray'dan attırıp Kösem'i de diğer bir Saraya göndermek istemişti. Kimsenin gözünün yaşına bakmadı ve halen ölü Sultan'ın cansız bedeninin üzerinde ağlayıp feryad figan eden Prens Süleyman'ın annesi Hırvat kadın, Prens Ahmet'in annesi Gürcü kadın ve Prens Selim'in annesi Çerkes kadın'ı saray muhafızlarına emir vererek kollarından tutup dışarı attırmıştı. Kösem'i de önce dairesine kapattırmak istemiş ama Yeniçerilerin ona biat etmesinden dolayı kararını geri çekmişti (...)
 
Turhan Sultan'ın soğuk kanlı olduğu biliniyor, ama kayınvalidesine reva gördüğü barbarca idamı anlamak çok zor. Halbuki başka bir yöntem ile Kösem Sultan'ın Saray'dan çıkartılması mümkün olabilirdi. 
Şimdi gelelim o vahşiyane ölüm gecesine. Takvimler 2 Eylül 1651 tarihini gösteriyordu, Ramazan ayı olduğundan herkes iftar vaktini bekliyordu. Aslında o gün için IV.Mehmet'in katledilmesi planlanmıştı. Kösem Sultan'ın en sadık sırdaşı olduğu zannedilen Meleki Hatun bu ölüm planından haber alınca hemen Turhan Sultan'a ifşa etmişti. Turhan Sultan'da Uzun Süleyman Ağa vasıtasıyla kendi askerlerini toplayıp Kösem'i öldürme kararını almıştı. 
IV.Mehmet'in öldürülmesi için Saray kapısı açık bırakılacak ve isyancı Yeniçeriler içeri girip çocuk padişah ve annesini öldüreceklerdi. Fakat Kösem Sultan yandaşları olan Yeniçeriler Saraya varmadan Uzun Süleyman Ağa ve muhafızları Kösem Sultan'ın dairesini basmışlardı. Bundan sonrasını Venedik Elçisi Giovanni Cappelo'nun raporlarından okuyalım:
(...) Süleyman Ağa ve yanındaki Barbarlar Kösem'in dairesine girdiklerinde orada korkmuş vaziyette çığlık atan nedimelerle karşılaşmışlar. Aralarından biri kendini öne atarak benim Kösem Sultan demiş, ama Süleyman Ağa bu kadını tanımış ve Kösem'in baş hizmetlisi Peymane olduğunu anlamış ve onu bir kenara iterek doğrudan diğer daireye geçmişler. Kadınların feryadları arasında o dairede bir Dolaba saklanmış Kösem'i bulmuşlar. Süleyman Ağa zavallı kadın'ın uzun saçından tutup yerlerde sürüklemiş. Diğer kadınlar Süleyman Ağa'nın ayaklarına kapanarak yalvarmışlar ama nafile. Tekme tokat koca Sultan kadını avluya sürüklemişer orada zorla kulaklarından küpelerini sökmüşler ve boynundaki kolyelerini çekip almışlar. Buda yetmemiş gibi biçare kadına hakaret dahi etmişler, o zalimlerden biri olan Kasım Ağa >Demek sen padişah öldürmek istersin, şimdi kendi kanında can ver< diye Sultan kadını tokatlamış. Hatta Kösem'in sevgili nedimesi Arnavut soylusu ve Muzaki Hüseyin Bey'in kızı Kiyoşdam'i (herhalde Hoşdem demek istemiş) da gözünün önünde dövmüşler. Nihayet Süleyman Ağa kan revan içindeki Kösem'in boynuna ibrişim kemendini dolamış, o sırada Kösem yüksek sesle >Allah, Allah< diye haykırmış. Barbar Süleyman kemendi ile Sultan kadın'ın canını aldıktan sonra cesedi avluda bırakıp muhafızlarıyla çekilmiş. Kösem'in nedimeleri feryad ederek Sultan kadının üzerine kapanmışlar ve beyaz örtüler ile yerlere dökülen kanı silmişler. Kanlı örtüleri bu kadınlar halen sakladıkları ve tanrılarına dua ederken başlarına dokundurarak >Allah o soysuz Mehmet'in canını alsın ve anası olacak Rus'u da helak etsin< diye yalvarırlarmış (...)

Donnerstag, 28. April 2016

MAHFİRUZ SULTAN'IN 1620 YILINDA VEFAT ETTİĞİ KANITLANDI!

Mahfiruz Sultan'ın 1620 yılında öldüğü bir yağlı boya tablo sayesinde kanıtlandı!

II.Osman'ın 1618 yılında Taht'a çıkış töreni'nin resmi ünlü İngiliz Müzayedeevi olan Sothebiy's de 662.000 € ya Türk Kültür Bakanlığına satıldı.

26 Şubat 1618 tarihinde Osmanlı Tahtına çıkan II.Osman'ın Cülus Merasimi törenine iştirak eden Avusturya İmparatorluğu vatandaşı olan bir Ressam bu töreni resmetmişti. Bu Tabloda Mahfiruz Sultan da var. Böylece Mahfiruz Sultan'ın bazı dedikodulara göre 1620'den önce ölmediği ve Edirne Sarayında siyasetten uzakta yaşamadığı isbatlanmış oldu! Üstelik Tabloda sadece Mahfiruz Sultan değil, aynı zamanda Mahfiruz Sultan'ın kız kardeşi Şahincan Hatun ve kızı Hanzade Sultan'da var. 

Böylece Mahfiruz Sultan'ın 1620'den önce değil 1620 yılında öldüğü ve siyasetten uzakta Edirne Sarayında yaşamadığı, bilakis Valide Sultan olarak hüküm sürdüğü ve Avrupa Kraliçeleri gibi Taç takıp halka kendini gösterdiği de kanıtlandı.

Solda taçlı Mahfiruz Sultan, yanı başında ablası Şahincan Hatun ve kızı Hanzade Sultan

Mittwoch, 27. April 2016

SAÇBAĞI SULTAN'IN RESMİ

I.İbrahim'in eşlerinden Leyla Saçbağı Sultan'ın resmini bize Sn. Adelaide de Bar gönderdi. Kendisine çok teşekkür ederiz.

Sn. Adelaide de Bar bu resmi teyzesi Sn. Tatiana Gonçarova'dan miras almış. Sn. Tatiana Gonçarova'nın annesi de Çerkasski Hanedanına mensup bir prensesti. 

Leyla Saçbağı Sultan, ca.1646

Montag, 25. April 2016

ŞEHZADE ÖMER'İN ÖLÜMÜ

II.Osman'ın ilk çocuğu Şehzade Ömer'in henüz bir kaç aylıkken ölmesi bütün Devleti yas'a boğmuştu.
Şehzade Ömer 22 Ekim 1621 tarihinde Edirne Sarayında dünyaya geldi ve çok kısa bir süre hayatta kalarak acı bir olay neticesi 10 Ocak 1622 tarihinde öldü.

Annesi Ayşe Sultan değildir, çünki II.Osman Pertev Paşa'nın torunu Ayşe Sultan'la Şehzade Ömer'in ölümünden sonra Ocak 1622 tarihinde evlenmişti. Bu yüzden Şehzade Ömer'in annesi büyük bir olasılıkla Arnavut soylusu Züleyha Hatun'dur. 
II.Osman bir erkek çocuk babası olduğunu Leh Seferi dönüşü öğrenmişti ve Edirne Sarayına vardığında oğlunun doğumu şerefine muhteşem bir şölen icra ettirdi. Bu şölen de Leh Seferi tiyatro olarak gösterildi.
Tarihci Joseph von Hammer-Purgstall bu gösteri sırasında bir Tüfek mermisinin Şehzade Ömer'e isabet edip çocuğu öldürdüğünü yazar. Aynı şekilde Fransız Elçisi Philippe d'Harlay 1622 senesine ait raporlarında bu olayı tasdik ediyor:
(...) Sultan'ın Sefer gösterisi Edirne Sarayı Bahçesinde yapıldı. Hava soğuk olmasına rağmen bütün halk Saray bahçesine doluşmuştu. Çadırlar kurulmuş ve nefis yemekler dağıtıldı. Gerçektende muhteşem bir şölendi. Sultan ve ailesi için ahşap bir Seyir köşkü inşaa edilmişti. Buradan Sultan ve ailesi gösteriyi seyrediyorlardı. Sultan'ın henüz bir kaç aylık oğlu'da annesinin kucağında hükümdarın yanındaydı. Sefer gösterisi başladığında Toplar ve Tüfekler patlamaya başladı. Ahali coşkuyla gösteriyi seyrediyordu. Sonra birden Seyir köşkünde bir kıyamettir koptu. Kadınların çığlıkları duyuldu ve Muhafızlar koşuşturmaya başladı. Biraz sonra bu patırtı ve gürültünün sebebi meydana çıktı: Meğer Sultan'ın küçük oğluna talihsiz bir mermi isabet etmiş ve zavallı çocuk anasının kucağında olduğu halde can vermişti. Kadın evladının kanına boyanmış ve yarı baygın vaziyette seyir köşkünden hizmetlileri tarafından çıkartılıp saraya götürüldü. Çocuğu ise bizzat Sultan kucağında içeri taşıdı (...)

Şimdi talihsiz bir merminin çocuğa isabet ettiği söyleniyor ama Şehzade Ömer'in entrika sonucu öldürüldüğü de olasıdır. Sonuçta II.Osman'ın 1622 senesinde pek çok düşmanı vardı, başta Kösem Sultan sonra Halime Sultan ve avanesi. Kösem Sultan'ın düşmanlığı oğlu Şehzade Mehmet'in idam edilmesinden kaynaklanıyordu ve Halime Sultan'ın düşmanlığı ise malum kendi oğlunu tekrar Taht'a çıkarmak istediğindendi. Tabii II.Osman'ın bir varis sahibi olması bu karşı partiler için hoş bir gelişme değildi, çünki bu şekilde genç padişah hem kendi soyunun devamını sağlmış ve hemde bir Taht varisine sahip olmuştu.

Şehzade Ömer'in ölümünden yaklaşık iki hafta sonra politik amaçla II.Osman Pertev Paşa'nın torunu Ayşe Hatun'la Topkapı Sarayında evlendi. Bir ay sonra, yani Şubat 1622 tarihinde de Şeyhulislam Esad Efendi'nin kızı Akile Hatun'la muhteşem bir düğünle nikahlandı.

II.Osman'ın neden duygusuz şekilde, oğlunun ölümünden yanlız kısa bir süre sonra evlendiğinin başlıca sebebi yeni bir varis sahibi olmak içindi. Bu yüzden bir ay aralıkla iki defa evlendi, çünki bir an önce tekrar baba olması gerekiyordu. Zaten yenilikci tavırları yüzünden Yeniçeriler arasında itibari düşmeye başlayan padişahın bir Veliahda ihtiyacı vardı. Ayrıca Osmanlı Veraset sisteminide değiştirip Taht'ın Avrupa usulü babadan oğula geçmesini gerçekleştirmek istiyordu. İşte bu zorunlu sebepler yüzünden yas tuttuğu halde mecburen iki evlilik daha yaptı.

Peki neden Şehzade Ömer'in annesiyle yeni bir çocuk sahibi olmadı? Bu sorunun cevabını gene Fransız Elçisi Philippe d'Harlay'ın 1622 yılına air raporlarından okuyalım:
(...) Ölen küçük prens'in annesi Arnavut kadın'ın çok perişan olduğunu ve sabahlara kadar feryad edip dövündüğünü söylediler. Halen Edirne Sarayında kocasından ayrı oturuyor (...)

Montag, 11. April 2016

DELİ İBRAHİM'İN SALTANATININ BAŞLANGICI

IV. Murat'in 1640 yılında ölmesinden sonra Osmanlı Tahtına çıkan Deli İbrahim'in nasıl Padişah olduğunu Venedik Elçisi Pietro Foscarini'nin raporlarından okuyalım:

(...) Sultan Murat bir kaç sene önce öldürttüğü kardeşi Kasım'ın can verdiği odada hayatını kaybetmiştir. Ölürken kardeşinin adını haykırdığı söyleniyor. Annesi Rum kadın oğlunun son nefesini vermesine kadar baş ucunda beklemiş. Nihayet Sultan ölünce onun yerine Hükümdar olacak İbrahim'in mahkum bulunduğu odaya Vezirler gitmiş. Ama kapıyı kilitli bulduklarında içeride ki İbrahim'e kapıyı açmasını rica etmişler. Fakat İbrahim kapıyı açmayacağını söylemiş ve >Beni öldürmeye geldiniz< diye bağırmış. Vezirler ne kadar yalvarmışlarsada İbrahim kapıyı açmamış. Bunun üzerine Valide Sultanı getirmişler. Valide Sultan'da ne kadar dil dökdüysede İbrahim'i ikna edememiş. Nihayet oradaki Vezirlerden biri ölen Sultan'ın cesedini kapının önüne getirip İbrahim'e göstermelerini tavsiye etmiş. Derhal ölü Sultan'ın cesedi getirilmiş ve ancak o zaman İbrahim kapıyı açmış. İbrahim ağabeyinin cesedini gördüğünde gülmüş ve etrafında dans ederek >Nihayet kanlı Cellat öldü, artık dehşet saçan hükümdarlığı son buldu< diye nara atmış (...)

Samstag, 9. April 2016

ŞEHZADE MEHMET'İN İDAMI (1621)

I.Ahmet'in ikinci oğlu ve büyük bir ihtimalle Kösem Sultan'dan dünyaya gelen Şehzade Mehmet'in acı sonuna ne sebep olmuştu?

Bu konu hakkında tarihcilerin yorumları şöyle:
Joseph von Hammer-Purgstall:
(...) Sultan Osman (II.Osman) Lehistan seferine çıktığında Saray'da bir darbeyi önlemek için kendisinden birkaç ay küçük kardeşi Mehmeti idam ettirmiştir. Bu fikre kapılmasının başlıca sebepleri kardeşinin hırçın hareketleri ve bazı Vezirlerin vesvesesi idi (...)

Dimitri Candemir:
(...) Şehzade Mehmet'in idamı muhakkak acı bir olaydır, ama iktidara gölge düşüreceği ihtimali ne yazıkki çok yüksekti, zira henüz çok genç yaşta bulunan prensin kulağına fitne ve fesat fısıldıyan çok fazla paşa vardı (...)

Şehzade Mehmet'in idamını bütün ayrıntılarıyla anlatan Fransız Elçisi Philippe d'Harlay'ın 1621 yılına ait raporlarından okuyalım:
(...) Sultan kardeşi Mehmet'i ölüme mahkum etme kararı aldığında Essad Efendi'den idam fetvası istemişti. Ama Essad Efendi fetvayı vermedi, zira artık kardeş katlinin meşru olmadığını savundu. Bunun üzerine Sultan, Kazasker Kemalettin Efendi'nin fetvayı vermesini emretti. Kemalettin Efendi de Sultan'ın iltifatında yükselmek için gereken fetvayı verdi. Derhal Cellatlar, habersiz dairesinde mahkum bekleyen Mehmet'in odasına girdiler. Mehmet Cellatları karşısında görünce evvelden kemerinde sakladığı bıçağı çekip >Melunler, davranmayın< bağırarak Cani'lerle savaşmış. Ama iriyarı Barbarlar biçare Mehmet'i dize getirmeyi başarmışlar. Mehmet artık kaderinden kaçamayacağını anlayınca yekten >Osman, dilerimki sende bu cihanda saltanat sürmeyesin, beni canımdan ettin, sende aynı akıbete mahkum olasın!<. Sonra zavallı Mehmet ibrişim kemendiyle boğdurulmuştur (...) Öldürülmesinden sonra Prensin çok sevdiği nedimleri, biri Arnavut diğeri Boşnak olan delikanlılar saray'da bağırıp haykırmışlar, bunlarda başları kesilmek suretiyle idam edilmşlerdir. Hatta orada bulunan bir cani Muhafız, Arnavut delikanlının başını annesinin evine göndertmiştir. Sultan bundan haber alınca bu adamın başınıda aldırmıştır. Delikanlının anneside oğlunun kanlı başını görünce aynı anda bağırarak can vermiştir. İşte zavallı Mehmet'in idamı bir can'la kalmayıp ardından daha nice can'ların ölümüne yol açmıştır (...)

Şehzade Mehmet 1621 yılında idam edilmiştir. Kabri I.Ahmet Türbesinde bulunmaktadır.

Mittwoch, 6. April 2016

MAHFİRUZ VE KÖSEM SULTANLARIN KAVGASI (SENE 1616)

Fransız Elçisi Achille d'Harlay 1616 yılına ait raporlarından:

(...) Büyük Türk'ün dört karısı var. Ama birini sarayından seneler önce sürgün etmiş. Şimdi bu üç karısı ile yaşıyor. Bu üç kadından ilk ikisi çok nüfuzlu, özellikle ikincisi Rum kadın, Sultan'ın nezdindeki itibarı çok yüksek. Duyduğumuza göre Saray'da debdebe içinde yaşıyormuş. Hatta haddinden fazla işlere karıştığından Sultan'ın birinci karısıyla arası iyi değilmiş. Türklerin Bayram merasiminde bu iki kadın'ın gene kavga ettikleri pazar'da konuşuluyordu. Sultan bu yüzden çok üzgünmüş (...) Hakkında daha önce de bahsettiğim ve Sultan'ın 4 oğlunun annesi olan Çerkes kadının alayına tesadüf etmiştim. Kapalı bir araba içinde oturduğundan yüzünü göremedim, söylenenlere göre çok güzelmiş ve memleketine has kıyafetler giyiyormuş. Türklerin adetlerine nispeten kendi örf ve adetlerine sadık olduğunu pek çok defa duymuştum. Çokta mağrur olduğu için, herhalde bir Çerkes emirinin kızı olduğundandır, Sultan'ın iltifatına zaman zaman mazhar olamamış ve bir süre de gözden düştüğünü söylediler. Buna rağmen toplam beş veya altı çocuk dünyaya getirmiş. Bu Çerkes kadının aksine Rum kadın, daha uysal ve hoş sohbetli imiş. (...) Bu son merasim de Çerkes ve Rum birbirlerine ağır sözler söyleyerek kavga etmişler. Söylenlere göre yanlarında çocukları olduğu halde Rum kadın rakibi Çerkes kadına gerekli saygıyı göstermemiş, buda ona >Edepsiz elimi öpeceksin< deyip kavga etmeye başlamışlar. Hizmetçiler birbirlerini ayırmak zorunda kalmış. Sultan her iki karısını kaç defa ikaz etmesine rağmen, bu iki kadın her fırsatta birbirleriyle kavga ediyorlarmış (...)


Freitag, 18. März 2016

TARİH ARAŞTIRMALARI HAKKINDA

Ender bir tarihci ve aydın bir insan olan Sayın Gräfin (Kontes) Natalia von Anrep, araştırmaları ile devrim yarattı diyebiliriz. Çünki şimdiye dek hiç bir tarihcinin başaramadığını başardı, yılmadan senelerce Mahidevran Sultan'ın hayatını araştırdı ve belgelerle ifşa etti.

Şimdi tarih camiasında'da bazı sözde tarihciler bu büyük başarıyı kendileri elde edemediklerinden Kontes von Anrep'i kıskanıyorlar. Bizde bu zayıf karakterli insanları şiddetle kınıyoruz.

Aynı Koleksiyoncular gibi ellerinde tuttukları belgeleri dercetmeyerek dünya ile paylaşmak istemeyen sözde tarihci veya araştırmacı ne yazık ki çok fazla. Bu şekilde kendilerini üstün hissetmek ve ellerinde tuttukları tarihi vesikalar sayesinde güya söz sahibi olduklarını düşünen pek çok karaktersiz var. 

Tarih ancak belgeler sayesinde ifşa edilir ve belgelere dayanmayan bilgileri ciddiye almak çok yanlış olur! Biz şimdiye dek belgeye dayanmayan hiçbir bilgi paylaşmadık, bu yüzdendir ki Osmanoğullarına kız vermiş aileler bizimle irtibata geçiyor! Pek çok tarihci, araştırmacı ve medyacılarla görüşüyoruz ve bize olan itimadları tamdır. Buda göz ardı edilemez ve ciddiyetini muhafaza eden bir hakikattır!

Kontes von Anrep'in senelerce süren araştırmasını takdir etmek lazım değil farzdır! Çünki bir Padişah eşi hakkında 397 sayfalık bir biyografi yazmak herkesin harcı değildir. Bunuda unutmayalım. Şimdi bile Kösem Sultan'la alakalı kitapların çoğunluğu (Romanlar hariç) 190 sayfayı geçmiyor. Birtek Sn. Özlem Kumrular'ın değerli eseri istisnadır!

Burda rekabet söz konusu dahi edilmemesi lazım! Çünki akademik çalışmalar diğer akademisyenlere nispet etmek için yapılmıyor veya yapılmaması lazım. Ciddi bir akademik proje her zaman objektiftir! Başka türlü olması imkansızdır! Çünki akademik çalışmalar taraflı olduğunda ciddiyetini ve gerçekliğini kaybeder! 

Türkiye de Tarih araştırmaları aslında son 10 sene zarfında arttı diyebiliriz. Özellikle Harem hakkında araştırmaların artması gerçekten şahane bir yenilik. 

Doğu Tarihciliğin (Şarkiyatcılık) temeli Türkiye de veya başka bir doğu ülkesinde değildir! Bunu konu uzmanı dışında kimse bilmez. Osmanlı Tarihciliği (Osmanistik) veya daha doğrusu Oryantalistik  (Orientalistik) Almanya - Avusturya'da vücuda gelmiştir! İlk Osmanlı tarihcilerinden biri de Avusturyalı Joseph von Hammer-Purgstall'dır.  

Doğu Tarihi bölümleri 19.YY'da Alman Üniversitelerin de açılmıştı. Münih, Nürnberg ve Freiburg Üniversiteleri bunlardan sadece bir kaç tanesidir. Türklerden önce Avrupalılar Türk tarihini araştırmaları insanları düşündürmesi lazım! 

Türkiye de Cumhuriyetin gelmesinden sonra Osmanlı-Türk Tarihi derinden araştırılmaya başlandı. İşte o zaman ender Türk tarihcilerden:
  • İsmail Hami Danişmend
  • Ahmet Refik Altınay
  • İsmail Hakkı Uzunçarşılı
  • Çağatay Ulusoy
  • Yılmaz Öztuna
  • Mehmet Fuat Köprülü
  • Reşat Ekrem Koçu
meydana çıktılar. Temennimiz: daha nice ciddi ve objetif araştırmalar yayımlanır ve tarihimiz aydınlanır. Özellikle Osmanlı Harem'inin ifşa edilmesini diliyoruz.







Mittwoch, 16. März 2016

IV.MEHMET'İN EŞLERİ VE ÇOCUKLARI

Deli İbrahim'in en büyük oğlu IV.Mehmet çok çalkantılı bir devir de Osmanlı tahtına henüz 6 yaşında çıkmıştı. Bu yüzden devlet işleriyle başta babaannesi Kösem Sultan ilgileniyordu, ama zamanla annesi Turhan Sultan'da devlet işlerine karışmaya başlayınca, Kösem Sultan torunu IV.Mehmet'i öldürtmek istedi.
Şans eseri Sarayın Baş Hazinedarı ve Kösem Sultan'ın sadık nedimesi Arnavut Meleki Hatun'un suikastı Turhan Sultan'a ifşa etmesi üzerine IV.Mehmet hayatta kalabildi.
Kösem Sultan torununu öldürme planları yüzünden feci şekilde öldürülmesinden sonra Turhan Sultan devleti yönetmeye başladı.

IV.Mehmet şair ruhlu bir padişahtı. Avcılığı ve Seyahat etmeyi çok seviyordu, bu yüzden kendisine Avcı lakabı verilmişti. Saltanatı sırasında hem maiyeti hem de ailesiyle beraber pek çok seyahate çıkmıştır ve Osmanlı tarihinde en çok gezen Hükümdardır. Ayrıca Topkapı Sarayına nispeten daha çok Edirne Sarayında oturduğundan Edirne'yi Taht Şehri yapmıştır ve ondan sonra gelen 3 padişahta aynısını uygulamıştır. Bu şekilde Edirne 1703 senesine kadar Taht Şehri olarak kalmıştır.

IV.Mehmet'in fiziki hakkında ki bilgiler şöyledir: Orta boylu, kumral saçlı, burnu kemerli, ela gözlü ve buğday tenli. Avcılığa olan hayranlığı yüzünden gayet güçlü, dinamik ve sportif bir vücuda sahipti.

IV.Mehmet'in eşleri:
  1. ''Emetullah Verzizzi'' Mehpare Rabia Gülnüş (Resmo, Girit 1646 - Edirne Sarayı, 6.11.1715) İtalyan. Asıl adı Emetullah. Resmo'da italyan asilzadesi olan Verzizzi ailesindendi. Çocukken Sadrazam Deli Hüseyin Paşa tarafından esir edilerek Turhan Sultan'a hediye edildi. Turhan Sultan Emetullah Verzizzi'yi özel yetiştirip oğluyla 1661 yılında evlendirdi. Çocukları: II.Mustafa, III.Ahmet ve Hatice Sultan annesi. İki padişah annesi olduğundan Osmanlı tarihinde ender bir yeri vardırki benzeri birtek Kösem Sultan'dır. Fiziki özellikleri: Esmer, düz siyah saçlı ve siyah gözlü, orta boylu, etine dolgun.
  2. Afife Haseki (ö. Eski Saray, 1695). Çerkes. Şaire. Akrabası Çerkes Osman Paşa. Kumral, uzun boylu, mavi gözlü.
  3. Rabia Haseki. Şaire. (ö. Edirne Sarayı, 1702)
  4. Kaniye Haseki (ö. Eski Saray, c.1720) Abaza. Kumral, yeşil gözlü. Şaire.
  5. Siyavuş Haseki (ö. Eski Saray, 1724)
  6. Gülbeyaz Hatun (İkbal). 
  7. Rukiye Hatun (Baş Odalık) (ö. Eski Saray, 1711). Arnavut. Kardeşi Beratlı Ahmet Ağa.
  8. Cihanşah Hatun (Baş Gözde)
  9. Dürriye Hatun (Gözde)
  10. Nevruz Hatun (Gözde) (ö. 1718) 
IV.Mehmet'in çocukları, anneler parantez içinde belirtilmiştir:
  1. Hatice Sultan (1663 - 9.5.1743) (Emetullah Verzizzi)
  2. II.Mustafa (5.6.1664 - 30.12.1703) (Emetullah Verzizzi)
  3. Şehzade İbrahim (1665 - 1666) (Afife)
  4. Ümmi Sultan (1668 - 1670) (Rabia)
  5. Emetullah Ümmi Sultan (1670 - 13.12.1700) (Kaniye)
  6. III.Ahmet (31.12.1673 - 1.7.1736) (Emetullah Verzizzi)
  7. Şehzade Bayezid (1.1.1679) bir kaç gün yaşadı. Edirne Sarayında öldü. (Rabia)
  8. Fatma Sultan (1680 - 6.12.1700) (Afife)
  9. Şehzade Bayezid (1.1.1679) bir kaç gün yaşadı, Edirne Sarayında öldü. (Kaniye)
  10. Şehzade Süleyman (13.2.1681 - 1685) (Siyavuş)
  11. Şehzade ? (Rabia)
  12. ? Sultan (Siyavuş)
  13. ? Sultan (Gülbeyaz)
  14. Şehzade ? (Kaniye) 

Kaynakca:
  • Yılmaz Öztuna: Devletler ve Hanedanlar - Cilt 2, 1989 Ankara
  • Çağatay Uluçay: Padişahların Kadınları ve Kızları, 1992 Ankara
  • Ziya Nakkaşoğlu: Osmanlı Hanedanı Kronolojisi (Madame Aglaie d'Auguier Arşivinden)
  • Celal Temrukoğlu: Osmanoğulları'nın Seceresi (Şivekar Temrukoğlu'nun Arşivinden) 
  • Leslie Peirce:  The Imperial Harem, 1993 Oxford
  • Antony D. Alderson: The structure of the Ottoman Dynasty, 1982 

Montag, 14. März 2016

KIRIM HANI I. MENGLİ GİRAY'IN ÇOCUKLARI

Yavuz Sultan Selim'in kayınpederi I.Mengli Giray'ın kaç tane eşi ve çocuğu vardı? Değişik tarih kaynaklarına göre I.Mengli Giray'ın eşleri ve çocuklarının listeleri ilk defa detaylıca yayımlanıyor.

I.Mengli Giray'ın 3 nikahlı eşi vardı. Burada özellikle nikahlı yazıyoruz, çünki Osmanlı Sarayına karşı Kırım Sarayı Cariye ilişkilerini tasvip etmediğinden resmi evlilikler yapıyorlardı. Bu çok önemli bir husustur!

I.Mengli Giray'ın eşleri:
  1. Şayan Sultan Seceutova (Prens Yadigar Seceutov kızı)
  2. Mahdum Sultan Çerkasskaya (Çerkes Kralı İnarmaz Çerkasski kızı)
  3. Nur Sultan Mangutova (Tatar prensi Timur Bey Mangutov kızı)
I.Mengli Giray'ın çocukları:
  1. I.Mehmet Giray (1465 - 1523)
  2. Ahmet Giray (ö.1519)
  3. Cevher Sultan (ö.1521)
  4. Süğlün Sultan (ö.1534) ⚭ Çerkes Prensi Boletuko
  5. Burnaş Giray (ö.1512/15)
  6. Nazcan Sultan (1472 - 1528) ⚭ Prens İdar Çerkasski
  7. Hansuret Sultan (1474 - 1547) ⚭ Tatar Prensi Taşkın (rusca Daşkin)
  8. Fetih Giray (ö.1510)
  9. Ayşe Sultan (1475 - 1538) ⚭ Sultan I.Selim
  10. Melekhan Sultan (1476 - 1532) ⚭ Şehzade Mehmet bin II.Bayezid
  11. I.Saadet Giray (1491 - 1538)
  12. Mübarek Giray (ö.1516/1517)
  13. Fatma Sultan (ö.1513)
  14. Hatice Pürtunak Sultan (ö.1515)
  15. I.Sahib Giray (1501 - 1551)
  16. Mahmut Giray (ö.1516)

Samstag, 12. März 2016

RÜSTEM PAŞA'NIN RESMİ

Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı ve Mihrimah Sultan'ın eşi Rüstem Paşa'nın şimdi Hırvatistan'da yaşayan akrabalarından Sn. Milan Opukoviç bize akrabası Rüstem Paşa'nın resmini gönderdi. Kendilerine bu yolla çok teşekkür ederiz.

Rüstem Paşa aslen Hırvat olup Opukoviç ailesine mensuptu.


Rüstem Paşa Opukoviç, ca.1555

Dienstag, 8. März 2016

OSMANLI SARAYINDA HAREM TEŞKİLATI

Osmanlı Sarayında ki Harem teşkilatı nasıldı?

Osmanlı Sarayında Haremin teşkilatma süreci devirleri göre değişmektedir.

II.Bayezid'den sonra Harem şekillenmeye başlamıştır, ama asıl teşkilatlanması I.Süleyman'dan itibaren başlar.

Harem hirerarşisi genelde şöyleydi:

  1. Valide Sultan
  2. Baş Haseki (sonra Baş Kadın)
  3. diğer Hasekiler (sonra Kadınefendiler)
  4. Kızlar Ağası (Darüssade Ağası)
  5. Kethüda Kadın (Baş Hazinedar)
  6. Hünkar Kalfaları (Hazinedarlar)
  7. Hasekilerin Baş Kalfaları
  8. Bölüm Kalfaları
  9. Oda Kalfaları
  10. Hizmetçi Harem Ağaları ve Kalfalar
Bu sistem genel yapısıyla 1909 yılına kadar devam etti, yanlız 18.YY'da İkbal ve Gözde rütbeleri dahil edildi. Bunlar Hasekilerden sonra gelirlerdi.

1909 yılında Harem ilga edildi. Artık Meşrutiyet devri başlamıştı. Resmen Harem mevcut olmamasına rağmen Sultan V.Mehmet Reşat ve VI.Mehmet Vahdettin'in Haremleri vardı, fakat bu Haremler eski devirlerde olduğu gibi değildi. V.Mehmet'in Haremi yaklaşık 200 kişilikti. VI.Mehmet'in ise Haremi çok daha küçük olmakla beraber 1922 yılında Vahdettin yurdu terk ettiğinde Harem de 120 Harem mensubu bulunuyordu. Bu 120 kişinin bir kısmı Feriye ve Dolmabahçe Sarayına gönderildiler. Cumhuriyetin ilanından sonra saraylardan çıkartılan Harem mensubatı sefalet içinde öldüler.

Son ölen Padişah eşi Nevvare ve Nimet Hanımlardır. Her ikisi de VI.Mehmet'in eşleri olup ikinci evlilikler yapmışlardı. Enteresan olan her iki hanımda aynı sene 1992 yılında öldüler.

Son ölen Hazinedar Kalfası Gülzemin Hanım 2000lerin başında 90 küsür yaşında öldü. 

Son ölen Padişah Sarayı mensubu ise Mülkücihan Hanım olup 2003 yılında 90 yaşını aşmış halde öldü.

Montag, 7. März 2016

OSMANLI SARAYINDA İSİM DEĞİŞTİRME ADETİ

Osmanlı Sarayında Devşirme Sisteminin yapılanmasından sonra İsim değiştirme adeti de hayata geçmiş oldu. 
Devşirilen erkeklerde isimler genelde: Mehmet, Hasan, Ahmet, Mustafa, İbrahim, Davut, İsmail vs. gibi isimler tercih ediliyordu.
Kadınlarda ise yaygın müslüman isimler olan Ayşe ve Fatma yerine Farsii ve Arap karışımı isimler yoğundu. Bu isimler Hareme alınan kızların fiziki özellikleri veya kabiliyetlerine göre seçiliyordu. Örnek çok güzel bir kız ise Dilber ismi verilirdi.
Harem kadınlarına Fars kökenli isimler verilmesi Kanuni devrinde başlar. Zaten Kanuni ile beraber Harem de büyümektedir. Ama özellikle III.Murad'tan itibaren artık Cariyelerin isimleri genelde Fars kökenlidir.
Fakat bazı Harem kadınlarında Farsi isimlerinin yanısıra Fatma, Ayşe, Hatice gibi isimlerde bulunmaktadır. Peki bu kadınların neden iki ismi vardı? Bakın Tarihci Dimitri Kandemir bunu nasıl açıklamış:

Hareme giren kızların isimleri değiştiriliyor ve güzelliklerine veya meziyetlerine nazaran bir isim seçiliyor. Fakat Padişahın kadınlarının isimleri genelde iki tanedir. Mesela Hatice ismi, islam peygamberi Muhammet'in ilk eşinin ismidir ve Padişahın bu ismi taşıyan Hasekisinin ilk zevcesi veya gözde zevcesi olduğunu gösterir. Ama bazı Hasekilerin Hatice isimleri ise gerçek adlarıdır. Ayşe, Fatma, Emine gibi isimleri taşıyan Hasekiler doğuştan müslüman ve Padişahın nikahlı zevceleridirler.

Bu çok önemli gerçeği maalesef çoğu tarihci göz ardı etmiş ve incelememiştir. Gerçekten Padişah kadınlarının isimlerine dikkat etmek şart!

Freitag, 4. März 2016

ŞİVEKAR SULTAN'IN RESMİ

I.İbrahim'in nam salmış eşlerinden olan Şivekar Sultan'ın resmini bize akrabası Sn. Arus MacCampbell gönderdi. Kendisine bu yolla çok teşekkür ederiz.

Ayrıca bize detaylı bir yazı gönderen Sn. Arus MacCampbell akrabası Şivekar Sultan hakkında değerli bilgiler verdi:
Şivekar Sultan İstanbul'un zengin Ermeni tüccarlarından Aruşan Efendi'nin kızı olarak 1625 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiş. Sultan İbrahim'le 1645 yılında evlenmiş ve üç çocukları olmuş. Ama oğulları çocukken ölmüş. Birtek kızı ergenlik yaşına ulaşmış. Padişah tarafından kendisine Eyüp'te güzel bir Saray hediye edilmiş. Ayrıca Rumeli de üç köy ve daha başka emlaklarda verilmiş. Erkek kardeşleri Vasak Efendi ve Zaven Efendi ihtida edip Saray'da vazifelendirilmişler. Zaven Efendi Hasan ismini alarak Baltacılar arasına dahil edilmiş. Şivekar Sultan özellikle bu kardeşini çok kayırmış ve yüksek makamlara gelmesini sağlamış.
Sultan İbrahim Şivekar Sultan'la evlendiğinde kendisine birden 20.000 Altın vermiş. 

I.İbrahim'in 1648 yılında tahttan indirilip öldürülmesinden sonra Eski Saraya gönderilmiştir. Erkek kardeşleri de sürgün edilmişlerdir. Şivekar Sultan 1693 yılında Eski Saray'da ölmüştür.

Değişik kaynaklara göre çok şişman olduğu söylenen Şivekar Sultan 120 kg ve hatta 140 kg  olduğu söyleniyor. Ayrıca akrabasının verdiği bilgiler doğrultusunda siyah saçlı, açık kahve rengi gözlü ve buğday tenliymiş. Boyu uzunmuş. Başında yakut taşlı bir taç takarmış. İbrahim'le evlendiğinde padişah ona zümrüt taşlı bir yüzük hediye etmiş. İstanbullu Ermenileri çok desteklemiş ve halkı için çok para vakfetmiş.


Şivekar Sultan c.1647



Montag, 29. Februar 2016

II.OSMAN VE EŞLERİ

II.Osman namı diğer Genç Osman'ın kaç tane eşi vardı ve bunlar kimlerdi?

Malum II.Osman modern düşünceleri ve avrupai tarzıyla Osmanlı Padişahları arasında çok özel bir yere sahiptir. Öldürülmeseydi Osmanlı İmparatorluğu belki şimdi bile devam edebilirdi, hatta örnek olarak İngiliz Kraliyeti gibi bir Türkiye de olabilirdi.
II.Osman'ın annesi Mahfiruz Sultan'dan aldığı eğitimden dolayı Harem teşkilatından nefret ediyordu. Bir sürü köle kadın'ın bir yerde yanlızca bir erkeğin nefsine hizmet etmelerini tasvip etmiyordu. Elçi raporlarındanda anlaşıldığına göre bu derin nefret annesi Mahfiruz Sultan'dan dolayı idi, çünki Mahfiruz Sultan kocası I.Ahmet'in saltanatı sırasında Harem de çok kötü günler yaşamıştı. Bu yüzdende kendisi tahta çıktığında bu gidişata bir son vermek istiyordu. Zaten annesi Mahfiruz Sultan'da hizmetinde ki bütün cariyeleri azad edip, yerlerine kendi milletinden olan sadık Çerkes hizmetlileri almıştı.

II.Osman'ın bilinen 3 eşi vardı, yanlız ilk çocuğu olan Şehzade Ömer'in annesi kesin değildir.

Nikah tarihlerine göre II.Osman'ın Eşleri:
  1. Nikah Ocak 1621,  Fatma Züleyha Haseki, d.1604 - ö. 1642 (Arnavut Asilzade kızı)
  2. Nikah ve düğün 24.1.1622, Ayşe Haseki Sultan, d.1605, ö.1641 (Pertev Paşa'nın torunudur)
  3. Nikah ve düğün 16.2.1622, Akile Haseki Sultan, d.1606, ö. 1630'dan sonra, Şeyhulislam Esad Efendi'nin kızıdır. Şehzade Mustafa ve Zeynep Sultan'ın annesidir. Bu Hanım 1627 yılında ikinci defa evlenmiştir; ikinci eşi ünlü şair Ganizade Nadir Efendi'idr.
II.Osman'ın çocukları:
  1. Şehzade Ömer, 1621 - 1622
  2. Şehzade Mustafa (ikiz) 1622 - 1622
  3. Zeynep Sultan (ikiz) 1622 - 16?? (Bu prensesin 1623 de değilde çok sonra öldüğüde rivayet ediliyor, evlenmiş bile olabilir), II.Osman kızına, teyzezadesi olan Abaza Mehmet Paşa'nın kızı Zeynep Hatun'un adını vermişti.
Şehzade Ömer'in annesi bilinmemekle beraber 1642 yılında ölen Saraylı Fatma Züleyha Hatun'da olabilir. Çünki bu hanım II.Osman'ın öldürülmesinden sonra hayatının sonuna kadar II.Osman'ın anne-baba-bir kardeşi Hanzade Sultan'ın sarayında yaşamıştır. Hanzade Sultan ağabeyi II.Osman'ın öldürülmesinden sonra yengeleri Ayşe ve Akile Sultanları sarayına yanına almıştı. Fatma Züleyha Hatun, Hanzade Sultan'ın Sarayında bir Sultan gibi saygı ve hürmet görüyordu.

Venedik Elçisi Giovanni Soranzo 1642 yılına ait raporlarında bu ihtimali doğruluyor:
(...) Öldürülen Sultan Osman'ın kızkardeşinin sarayında oturan ve Osman'ın birinci karısı olan Arnavut Zulaika (ismi bu şekilde yazılı) kadın ekimin birinci haftası öldü. Cenaze alayı bir prensese yaraşır vaziyette cereyan etti. Hatta memleketinden gelen Arnavut beyleride bu alaya iştirak ettiler. Duyduğumuza göre çok asil bir kadın olan merhume vaktiyle kocasının saltanatı sırasında memleketinde çok çeşme yaptırmış ve fakir fukaraya altın dağıttırmış).